İstanbul... Günümüz...
Rıhtım Market'in önünde, oraya musallat olan yolunu kaybetmiş bir hayalet gibi bekliyorum. Beynimi közleyen güneş, zaman kavramımı da eritmiş büyük ihtimalle; gerçekten bana hissettirdiği gibi asırlar mı geçti, yoksa sadece lastik gibi uzayan saniyeler mi geçen; emin değilim.
Zaman, kimseyi umursamadığı gibi beni de takmadan gürül gürül akmaya devam ediyor hayat yolunda. Dünya dönmeye devam ediyor, geceler gündüz oluyor, kuşlar birbiriyle cilveleşiyor, bebekler gülüyor, çiçekler açıyor... Coşkun bir nehrin üzerine eğilen ağaçların dalları gibi benim anılarım. Hayatın delidolu akışında onlara takılıyorum ister istemez. Ân tüm umursamazlığıyla akmaya devam ederken beni yalnızlığımla sırılsıklam, anılarım ellerime ayaklarıma dolaşmış bir şekilde bırakıyorlar.
O sırada marketten çıkıyor Kenan Kaptan.
Kaçamayacağım kadar bariz bir şekilde dükkânın tam karşısında duruyorum. Babacan bakışları bana çarpıyor. Gözlerini kırpıyor tek söz söylemeden üç kere. Saçları artık tamamen beyazlamak üzere, yıllarca denizci olmanın getirdiği sert bir dayanıklılık, her bir kırışıklık çizgisinden okunsa da bakışları hep aynı. Limana sığınırmış gibi kucak açar onun bakışları. Sırları saklar, hüzne merhem olur, sevinci katlar, tecrübesi çikolata kahverengisiyle çevrili gözbebeklerinden oluk oluk akıp bedene bürünür sanki. Kol olup ayağa kaldırır, el olup sırtı sıvazlar.
Kırk dokuz gün önce yaptığı gibi...
"Eylül kızım, gelsene içeri..." diyor Kenan Kaptan.
Kenan Kaptan'ın teklifini geri çevirmek, gözümde hayatımda yapabileceğim en fena kabalıklardan birisi olsa da; tereddüt ediyorum girmek için.
"Gel, kızım benim." diyor tekrar Kenan Kaptan, çelişkimi gözlerimden okumuş gibi. "Dondurman benden."
Gülümsemem yanaklarımda tuhaf hissettiriyor, kaslarım hareketsizlikten zayıflamış adeta.
Marketin önündeki gölgeye geçince ferah bir nefesi içime çekiyorum. Kenan Kaptan, dondurucudan favori dondurmamı çıkarıp uzatıyor bana.
İştahım yok ama geri çeviremeyeceğim kadar soğuk...
"Nasılsın kızım?" diye soruyor Kenan Kaptan.
Gözlerimi, onunkilere kaldırıyorum. Babacan bakışlarına endişenin puslu havası hâkim. Hak vermemek mümkün değil. Onu en son gördüğümden beri, beni hastaneye kapattırmadığı için minnettarım ona.
"Bilmiyorum, Kenan Kaptan. Uyuşmuş gibiyim. Öncekinden daha iyi olduğum kesin ama, sözümü tuttum, bir psikiyatr buldum, başladık terapilere."
"Aferin kızım." diyor. "Sana da bu yakışır. Hayatın sonu değil ya, zor olsa da adım adım ilerleyeceksin."
Dertlerimle derinleşmiş bir nefes veriyorum cevap olarak.
"Eşşek oğlan..." diye gürlüyor aniden. Kıyıya sertçe vurup patlayan hırçın dalgalar gibi dolu dolu geliyor sesi kulaklarıma. "Her şeyi yoluna sokmuşken yine rahat durmadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsanevi (Efsanevi #1)
Ficción GeneralKelimelerin aslında tahsisli ruhkurtaranlar olduğunu bilir miydiniz? Haydi, çekinmeyin, sorumun üzerine hissetmekten bir an olsun korkmadan düşünün. Gözlerinizi kapatın, boyutlarla inatlaşırmış gibi algınızın sınırlarını zorlayın, gerçekl...