13. Bölüm "Senden Başka"

2.6K 250 36
                                    

14 yıl öncesi (Kasım ayı)... İstanbul...

"Gece gibi oldu." diyor öğretmenimiz, ben şaheserimin son rötuşlarında kendimi kaybederken. Bir öğrenci, öğretmenin ricası üzerine sınıfın ışıklarını açıyor; saatin 12 olmasına, günün göbeğinde olmamıza rağmen yapay bir ışığa muhtaç kalıyoruz.

Koyu bir grinin, güneşi gökyüzünden kovduğu bulutlu bir okul gününde; en ön sıranın bir arkasında, tarihteki tüm örnek öğrencileri solda sıfır bırakacak kadar derin bir yoğunlaşmayla resim projemle uğraşıyorum.

Çünkü resim öğretmenimiz, Bora'yla bir daha konuştuğumuzu görürse ikimizi de müdür yardımcısına yollamakla tehdit etmişti.

Beş dakika önce.

Bora, öğretmen tarafından sürgüne gönderildiği arka sırada benim gibi sessiz sedasız işine koyulurken yerine tayin edilen Caner, yedinci defa bıkkın bir nefes salıyor hemen yanımda.

"Ne oldu?" diye soruyorum dayanamayıp.

"Çizemiyorum." diyor Caner.

Sekizinci kez ofluyor.

Önündeki çizim defterine hızlıca göz atıp başarısız bir iki denemenin kanıtlarını görüyorum.

"Yetenek yok." diyerek isyana başlıyor. "Öğretmen kesin düşük not verecek. Bak, sen ne güzel çizmişsin..."

Tevazu sergileyemeyecek kadar gurur duyduğum için eserime tekrar bakıyorum, tatmin olmuş bir gülümseme yerleşiyor yüzüme. Bora ile olan ağacımızın rengârenk yaprakları olan sürrealist bir versiyonunu somutlaştırmıştım çalışmamda.

"Bana yardım eder misin?" diye soruyor daha sonra Caner.

Sıkıca yapılmış atkuyruğum bir omzumdan diğerine savrulurken arkadaşıma dönüyorum tekrar.

"Olur." diyorum. "Ne çizmek istiyorsun?"

"Bilmem." diyerek çok yardımcı oluyor. Omzumun üzerinden sınıfın bir köşesinden diğerine gözlerini gezdirdikten sonra yüzümde final verip "Seni çizsem olur mu?" diye soruyor.

"Beni mi?"

Kafasını sallıyor. "Olur mu?"

"Olur da, zorlanmaz mısın? İnsan çizmek zordur."

Cevabımı alamadan günün son zili de çalıyor. Birazdan zehirli bir gaz salınacakmış gibi sınıfı terk etme telaşına giren öğrencilere, öğretmen toz gibi havaya kalkan gürültü patırtıyı avaz avaz bağırmak suretiyle tüm gücüyle bastırmaya çalışıyor, veda etmeden ödevimizi tekrar hatırlatıyor.

Öğrenciler sınıfı hızla boşaltırken ben acele etmiyor, sürgündeki Bora'ya dönüyorum.

Sınıfın en yalnız ve uzak köşesinde, ayrılığın sinirini sakinliğinin ardına ustaca saklamış; oturuyor. Eşyalarını çoktan toplamış, kalemleriyle defterini dik açı yapacak şekilde dizmiş. Boya kalemlerinin bulunduğu kutuya baksak, renklerin bile kapakta gösterildiği gibi sırasıyla dizildiğine eminim. Caner yerinden kalkar kalkmaz o da ayaklanıp yanıma geliyor.

"Hoş geldin." diyorum.

Gülümsüyor. "Ne beş dakikaymış, geçmek bilmedi." diye yanıtlıyor. Bal gözleri hâlâ önümde açık olan deftere kayıyor daha sonra, ağacı görünce gülümsemesi büyüyor, büyüyor, gözlerinde güneşler açıyor. "Güzel olmuş."

"Bence de." diye yanıtlayınca gülüşüyoruz. Tasasızca. Yaşımızdan beklenildiği gibi.

"Yarın görüşürüz, Eylül!" diye sesleniyor yanımdan geçen bir karaltı. Başımı çevirdiğimde karşımda Caner'i görüyorum. El sallayarak veda ederken sohbetini sürdürüyor Caner.

"Gelecek ders yardım edersin, değil mi?"

"Ederim." diyerek temin ediyorum. "Ama zor olacak bence."

"Olmaz, olmaz... Güzel bir kız çizeceğiz işte."

İstifimi bozmadan el sallamaya devam ediyorum. Bora'nın meraklı bakışlarıyla Caner'in cevap beklentisi arasında ensem karıncalanmaya başlarken resmime sığınıyorum bakışlarımla beraber.

"Ee, gelmiyor musun?" diye soruyor Caner.

"Nereye?" diye yanıtlıyorum.

"Eve yani, ders bitti hâlâ toparlanmamışsın."

"Kalemini kaybetmiş Eylül," diye araya giriyor Bora. "Onu arayacağız, sen git- gidebilirsin."

Caner olayı fazla irdelemeden sınıftan çıkarken gerçekten kalemlerimin yoklamasını alıyorum.

"Hadi, biz de gidelim." diyor Bora, Caner sınıftan çıkar çıkmaz. Eşyalarımı toparlamama yardımcı oluyor, montumu askılıktan getiriyor.

Sınıftan en son biz çıkıyoruz, sessizliğimiz adımlarımızın ritmine uyumlu bir şarkı mırıldanırken okulun bahçesini arkamızda bırakırken buluyoruz kendimizi.

İşte tam o anda gök patlıyor.

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin