10.Bölüm "Kimse Bilmez - Part 2"

3.1K 267 33
                                    

Günümüz... İstanbul...


"Giriş yaptırdığınız yerden bu kâğıtla tekrar işlem yaptıracaksınız, Eylül Hanım." diyor doktor. Sebep olduğu zayiattan habersiz, elime bir kâğıt parçası tutuşturduktan sonra ayakta uğurluyor beni. "Hoşça kalın." dileği bile yavan geliyor, keza vedasına anlamsız heceler kusmaktan başka bir yanıt veremiyorum. Odasından çıkar çıkmaz mucizevi bir şekilde rezil olmadan, koridordaki boş banklardan birine çökmeyi başarıyorum.

Yürümenin ezberini bile unutmuşum. Beynim, afet sonrasında yaralarını sarmakla meşgul; beş harf korkunç bir deprem misali sarsmış bünyemi. Düşüncelerim göçük altında kalmış, nidalarımın şoktan dili tutulmuş, kelimelerim kangren olmuş... Kimin yardımına koşacağımın kararsızlığı nefesimi daha da tüketirken yabani ot gibi biten zehirli soru işaretlerinin dikenlerine takılıyorum. Tökezlemeden edemiyorum.

Ne yapacağım ben şimdi, diye düşünüyorum.

Yanımdaki kadın başını çevirip bana bakıyor. Çaresiz cümlem dudaklarımdan firar etmiş olmalı ki, o da meraklı bakışlarıyla beni süzüyor; ufak bir merak kırıntısı bile kezzap gibi yakmaya yetiyor canımı. Kalkıp yürümeye başlıyorum.

İlk müsameresindeki utangaç bir çocuğun dansı gibi adımlarım: Ritimsiz, gayesiz ve titrek...

Terleyen avuçlarımda nemlenen kâğıdı biraz daha sunulabilir hâle getirdikten sonra sekretere uzatıyorum. Seri hareketlerini kıskanarak giriş yapışını izlerken dudaklarının oynadığını görüyorum. Cümlesinin sonunu yakalayabilsem de bir anlam ifade etmiyor. Treni çoktan kaçırmışım.

"Affedersiniz," diyorum. "Tekrar eder misiniz?"

Bunca yoğunluğa ve kalabalıkta yorulmasına rağmen sabırla tekrar soruyor.

"Doktorumuz Zeynep Hanım yarın dolu, ertesi gün uygun musunuz? Saat 9.15'e randevu verebilirim."

"Olur," diyorum. En kaçamak ve hızla soruyu yakamdan silkebileceğim cevap olarak o geliyor o an, bedellerini sonra düşünmek üzere erteliyorum.

"Randevu kâğıdınız," deyip üzerine 7 Ağustos - 9.15 yazdığı kâğıdı uzatıyor.

"Kaybetmeyin lütfen. İyi günler."

Cevap vermeye fırsat kalmıyor. Hemen arkamdaki yaşlı amca kan tahlili için nereye gideceğini sorarak sekreterin dikkatini dağıtınca, hastanenin ilaç kokulu koridorlarından kendimi kurtarmak üzere çıkışa ilerliyorum.

Yürümeye başlıyorum. Vücuduma saplanan soru işaretleri belki dökülür diye adımlarımdaki kararlılıktan vazgeçmiyorum. Yeterince uzaklaşırsam aklıma parazit gibi yapışan tüm bu bilinmezliklerden de sıyrılabilirmişim gibi geliyor. Gözlerimin gördüğüyle, beynimin algıladıkları arasındaki kalın perdeden sızanlar, ara ara konumumu fısıldarken yürümeye inatla devam ediyorum. Sahil yolundaki yürüyüş yolunda olduğumu fark ediyorum bir süre sonra.

Dalgaların sesini duyduğum an durup mavinin enginliğine sığınıyor bakışlarım.

Bakışlarım ufuktaki pembeye dönen çizgiyi takip etmekte ant içmiş gibi, beş harfi duyduğumdan beri kafamı eğip bakmıyorum. Yok sayarmış gibi, kabullenemezmiş gibi, en çok da korkuyormuş gibi...

Bedenimde başka bir bedenin daha var olduğunu bilmek çok tuhaf... Yalnızlık o kadar ruhuma işlemiş ki, yalnız kalamama düşüncesi biraz korkutucu. Bir parçamı etimden koparıp alacaklarmış gibi... Her şeyi ardımda bırakıp geçmişimi terk etmek isterken arka koltuktan sürpriz bir yolcunun çıkması gibi, panikten direksiyonu kırıp ikimizi de faciaya sürüklemek üzereyim.

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin