15. Bölüm "Saklımdasın - Son Part"

2.2K 260 75
                                    

Arkasına dönüyor Bora, bizim apartmana doğru ilerliyor. Peşinden gelip gelmediğimi kontrol etme gereği duymadan bahçenin içine doğru yürüyüp zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz yere tırmanıp oturuyor. Attığı tüm adımlar öylesine alıngan ki, hiçbir hareketini sorgulamıyorum. Sadece onu takip edip gizli yerimize, hemen yanına çöküyorum. Giriş katındaki boş dairenin boş balkonunda, yolu rahatça görebildiğimiz bir yükseklikteyiz.

Muma üfler gibi dudaklarını büzüyor, içinde tuttuklarını azat ettiğini taklit edermiş gibi bir nefes veriyor. Bir şeyler anlatmak istiyor, kelimeler kanasın istiyor; ama kopup da gelmiyor bir türlü cümleler. Takılmış bir film makarası gibi anılarını tekrar, tekrar ve tekrar oynatıyor olmalı zihninin perdesinde; düşünceleri, kancalarının yüreğine saplandığı peşi sıra virgüllerin lanetlediği bir monoloğa müebbet yemiş gibi...

Ela bakışlarının sol üst köşesine iliştirilmiş o muzip parıltıyı göremeyince panik, kalbimi kavrayıp çelik yumruğunun içinde eziyor adeta. Meşaleyi tekrar harlayabilmek istiyorum, ne yapmam gerektiğiyle alakalı mantıklı tüm düşünceler sekteye uğrasa da vücudumdaki her bir kas alarm durumuna geçiyor. Rüya arsızı gibi hayaller kurduğum yoldaşımın tekrar gülmesi için yakınıyor her bir hücrem.

Bakışlarına inen sis perdesini aralayabilmek için kendimden bahsetmeye başlıyorum. İlgisini çekebilecek hiçbir ayrıntıyı es geçmeden olaylara gökkuşağı renkleri gibi canlı ve bir o kadar da büyülü bir biçimde anlatıyorum. Aramızdaki o köprüyü, heceleri birbirine ekleyip cümlelerle kazıyarak tekrar inşa ediyorum. Üşenmeden, umutla...

Sokağa attığım kaçamak bir bakışla Kenan Kaptan görüşüme girince yarıda kesiyorum lafımı.

"Şirin Baba geliyor." deyince gülkurusu rengi bir gülümseyişle noktayı koyuyor Bora.

Düşüncelerim zaferin ufuklarına doğru mutlulukla kanatlanırken bana doğru eğilip omzumun üzerinden başını uzatıyor, sokağa bakıyor.

"Babam..." diye mırıldanıyor. "Kenan Kaptan'ı görmek için caddenin başında inmişti."

Kenan Kaptan'ın yanında eşlik ettiği adamı işaret ediyor bana hızlıca. En başa sarıyoruz o anda, gözlerindeki parıltının tekrar hüznün içinde boğulduğunu fark ediyorum. Onun gibi babasına çeviriyorum bakışlarımı. Kenan Kaptan bir şeyler anlatarak ilerlerken yanındaki adamı inceliyorum. Üzerindeki ceketiyle, gömleğiyle jilet gibi bir görünümü olsa da bakışlarında acının bıraktığı paslı lekeden tanıyabiliyorum. Boynu bükük, omuzları düşük, gülümseyişi kırık, solukları nafile...

Ben böylesine ruhu yolunmuş birini daha görmemiştim.

Bize doğru yaklaştıkça kımıldayan dudakları, duyduğumuz seslerle eşleştirebiliyoruz.

"Kenan, dayanamıyorum." diyor babası. "Onu öyle görmeye dayanamıyorum."

Yan apartmana doğru yürürken bile adımlarının yalpaladığını görebiliyorum.

Kenan Kaptan durup ona dönüyor.

"Birbirinizin üstüne toprak atmayı bırakın artık, Mustafa. İki evladınız daha var. Bora'yı düşünün, daha çok küçük o. Size ihtiyacı var."

Babası başını öne eğerken, Bora da aynaya sıkışmakla lanetlenmiş bir yansıma gibi aynısını yapıyor. Gözümün ucuyla onu gözlemeyi bir an olsun bırakmıyorum konuşma boyunca.

"Zor, Mustafa, bana mı anlatıyorsun?" diye kızıyor Kenan Kaptan ilk defa. "Tabii ki zor... Kıymetini bil, Nihal hâlâ hayatta. İki çocuğun hâlâ hayatta. Her gün duyabiliyorsun onların sana "baba" diye seslendiğini. Bunun ne büyük bir lütuf olduğunu sakın unutma."

Hayattan sağ çıkan iki depremzedeyi izlemek gibi... Aynı acı, ikisinin bakışlarını da kirletmiş, dik durmaya çalışıyorlar.

"Kafanda her ne kuruyorsan, unut o saçmalıkları ve ailenin yanında ol." diye bitiriyor Kenan Kaptan.

Öyle kısık sesle cevap veriyor ki Bora'nın babası, ilk önce duyamıyorum.

"Benim yüzümden, Kenan." diyor çok zayıf bir sesle. Ellerini yüzüne kapatıyor. "Onu evden gönderen bendim, son sözüm defolup gitmesi oldu, Kenan. Nihal bunu bilir de nasıl affeder beni?"

Bora hemen yanımda kafasını hayır dercesine sallıyor.

"Mustafa!" diyor Kenan Kaptan bıçak gibi. "Hayır. Kendini suçlamayı kes. Nihal'e de hak ver, ana yüreği bu... Kolay mı? Seni suçladığı falan yok, kafanda senaryolar kurmayı kes ve çık eşinin yanına. Şu an herkesten çok sana ihtiyacı var. Tamam mı?"

Cevap gelmeyince tekrar soruyor. Daha kuvvetli, daha inatçı, daha hiddetli... Bir mermi gibi kendinden emin.

"Tamam mı?"

Ellerini yüzünden çeken babası, başını sallayıp apartmana yöneliyor. Göğe kaldırıyor bakışlarını, bulutların falına mı bakıyor; üstünde oturan melekleri mi görmeye çalışıyor; emin değilim.

Bora, perde tamamlanmış, replikler nihayet bitmiş gibi arkasına yaslanıyor, başını duvara dayıyor. Omzuna dokunduğumda gözlerini kapatıyor, devam etmek için yeterli enerjiyi bulamıyormuş gibi kapatıyor kendini. Sahne makyajını bakışlarına boyayıp bakıyor daha sonra bana. Dizginlemeye çalıştığı acısının pençe izlerini görebiliyorum yine de.

Beni kandırmayı öğrenemedi... Henüz.

Günümüz... İstanbul...

Bakışlarım hâlâ parmaklarımda.

"Ben Bora'ya ulaşmaya çalışacağım, kızım. En azından Mehtap biliyordur nerede olduğunu."

Boğuluyormuş gibi nefese aç bırakmışım kendimi, derin bir soluk alıyorum tekrar.

"Ve Eylül..." diyor Kenan Kaptan.

Ona bakıyorum.

"Muhteşem bir anne olacağına hiç şüphem yok, kızım."

Not: Bölümlerde ivme kazanıyoruz artık, hadi hayırlısı... Bir 20 bölüm sonra falan bu durağanlığı arayabilirsiniz, benden söylemesi. Bora yaklaşıyor mu dersiniz? 

Harika şarkılar keşfettim sayenizde, hepsini de kullanacağım. Aklınıza geldikçe şarkı önermekten çekinmeyin.  16.Bölüme de Ezginin Günlüğü sponsor olsun: "Eksik Bir Şey"

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin