Günümüz, Karlsruhe, Almanya
"Zum Geburtstag viel Glück!"
Pembe balonlarla ve mest edici çiçek kokularıyla bezenmiş bir hastane odasının duvarlarında yankılanan bu şarkının sözleri değişse de; melodisi gibi, söylenilenin gözlerinde kıpraşan duygular her daim aynı. Kıpır kıpır, sevinçle harmanlanmış bir mutluluk ve şarkıya eşlik edenlerin fedakâr gönüllerindeki masalsı iyilikseverlik, hiç şüphesiz evrensel... Çoğu kişinin bir hastane odasında yeşereceğine inanamayacağı sımsıcak duygular, içimizi ısıtıyor. Doğum günü kızı Lena'nın ışıl ışıl gözlerinde rengârenk umutlar çiçekleniyor. Hiçbir doktorun korkmayacağı bir tebessüm salgını yayılıyor dudaklara.
"Zum Geburtstag, liebe Lena!"
Pastayı taşıyan, Selin'in arkadaşı Angela ile biraz önce ayaküstü hızlıca tanışmıştık. Selin, Angela'nın bu zamana kadar hasta çocuklar için yaptıklarını anlattıkça dünyada hâlâ böyle insanlar olduğu için gizlice şükretmiştim. Artık bir anne adayı olarak, çürümeye terk edilen bu dünyadan haberleri her izlediğimde kalbim sıkışıyorken böyle insanların varlığı, inancımı kaybetmeme engel oluyor. Selin, öyle bir gururla arkadaşını anlatmıştı ki... Angela, bir yandan hemşire olarak mesleğine hâlâ devam ediyor ve boş zamanlarında da bu tür yardım etkinliklerinde bulunuyorken, etrafındaki herkes, büyük olasılıkla onun kocaman yüreğini anlatırken yeterince hakkını veremediğini düşünüyor olmalı.
"Zum Geburtstag viel Glück!"
Lena, mumları üfledikten sonra heyecanla alkışlıyoruz. Selin ve ilerleyen dakikalarda isimlerini ezberleyeceğim bir iki müstakbel arkadaş pastayı tabaklara bölmek için Angela'ya yardım ederken, ailesi ve arkadaşları Lena'yı daha fazla merak içinde kıvrandırmayıp hediyeleri Lena'nın yatağının ucuna yığıyor.
Uzaktan, uslu uslu sıramı bekledikten sonra Lena'ya Selin ile ortak hediyemizi uzatıyorum. Lena, çekingen bir edayla hediyemi kabul ediyor, tedirgin gülümsemesinden kim olduğumu çözemediğini anlıyorum. Ona önce ismimi, sonra da Angela ve Selin'in arkadaşı olduğumu söyleyince bilinmezin çözülmesiyle rahatlamış, içten bir gülümseyiş yerleşiyor güzel yüzüne. Geldiğim için çok teşekkür ediyor, tanıştığına çok memnun olduğunu söylüyor.
"Hediyemizi umarım beğenirsin," diyorum cevaben. Selin geliyor yanıma hemen ardından. Parmaklarına bulaşan kremayı yaladıktan sonra Lena'nın ayakucuna oturuyor, göz kırptıktan sonra "İyi bir tercih yapmışız, değil mi Eylül? Lena'nın güzel gözlerini vurgulayacak bu makyaj malzemeleri," diyor.
"Katılıyorum," derken Lena'nın heyecanla hediye paketini yırtışını seyrediyorum.
Lena'nın hediyemizi ne kadar sevdiğini görmek, şampiyon gibi hissettiriyor ister istemez. Ardı ardına teşekkür ederken Selin'le bana sarılıyor. Annesinin uzattığı pasta dilimini dahi unutuyor.
Angela, elinde iki tabak pastayla yanımıza varıyor. Birini Selin'e, diğerini de bana uzatıyor. Lena arkadaşlarıyla hediyelerini açmaya devam ederken odanın daha sakin kısmına yürüyor, bir yandan da sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Angela, Selin'den ve benden yaşça biraz büyük olmasına rağmen kocaman mavi gözleri ve çenesi hizasındaki küt sarı saçlarıyla yaşını asla göstermiyor. Adımı telaffuz etmede zorlansa da, üçüncüde başarıyor.
"Eylül," demeyi nihayet başarabildiğinde gülüyor ve devam ediyor. "Büyük organizasyonlar düzenleyemiyoruz. Gönüllülük esasına dayanan bir yardım derneğiyiz sadece. O yüzden ihtiyacımız olan tanıtım... Senin gibi gönüllüleri toplayabilmeyi hedefliyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsanevi (Efsanevi #1)
Ficción GeneralKelimelerin aslında tahsisli ruhkurtaranlar olduğunu bilir miydiniz? Haydi, çekinmeyin, sorumun üzerine hissetmekten bir an olsun korkmadan düşünün. Gözlerinizi kapatın, boyutlarla inatlaşırmış gibi algınızın sınırlarını zorlayın, gerçekl...