19 Eylül, Karlsruhe, Almanya
Karşıma geçip annem ile boşanacaklarını bana ilân etmeden önce babam, hemen yanıma diz çökmüş; elimi avucunun arasına almış, bunun hepimiz için daha iyi olacağını telkin etmişti. Aylar sonra, annem benzer bir mazeretle geçmişti karşıma. "İstanbul'a taşındığımızda," diye başlamıştı, "Her şey çok daha iyi olacak."
Onlarla sınırlı kalmamıştı, bir meziyet gibi idame ettirilmişti bu söylem. Ortaokuldaki öğretmenim, iyi bir liseye girdiğimde; lisedeki hocamsa yüksek puanlı bir üniversiteyi kazandığımda hayatımın kurtulacağını söylemişti. Dolgun maaşlı bir iş ve hayırlı bir de kısmet bulup çocuk sahibi olabilirsem, işte her şey o zaman dört başı mamur olacakmış.
Akıl dağıtan boldur her zaman; ama kimse şunu tahmin etmez:
Âdemoğlu poposuna kurşun saçmalar gibi saplanmış bir sürü soru işaretiyle doğarmış. Onların acısıyla feryadı basar, ağlamaya başlarmış. Büyümek dediğimiz kavram da, o soru işaretlerinin yanıtsızlıkla azıp şişmesiymiş yalnızca. Bir türlü sorular kuruyup da zihni rahat bırakmazmış. Akabinde şüphe patlak verir, soluklanırken hayata bulaşır, ruhu hasta edermiş. Tek tedavisi varmış bunun: Aklın satırlarını arı bir yaşam sevgisiyle yıkayıp hayallerini sermekmiş, sevincin ünlemleriyle mandallamakmış...
Hayat işte... Kıpır kıpır bir rapsodi, ağlatan ve gülümseten tecrübelerin doğurduğu kelimelerle yazılmış bir manifesto, palet üzerinde karışmış renklerin arasından çıkan bir şaheser, adeta baş döndüren, müphem bir sonbahar tablosu...
En az benim içinde bulunduğuma benzeyen bir tablo hem de...
Adımlarımın yoğurduğu kuru yaprakların tatmin edici sesine refakat eden hızlanmış nefeslerimle parkın yürüyüş parkurundan birkaç metre uzağında bulunan banklardan birine oturuyorum. Telefonumu elime alıp parkurun sonunun nereye çıktığını anlamaya çalışırken kendi kendime serzenişe başlıyorum. Şu dünyada yön algısı en zayıf ve adres bulma yeteneği en kıt insan olarak, değil yabancı bir şehre, yabancı bir ülkeye alışma sürecinde aşırı bir zorluk yaşıyorum. Yıllardır pratik yapmamanın getirdiği bir hamlıkla dili akıcı konuşamamanın yüzünden yaşadığım hüsranın tarifi yok. Çalışma izni, oturum izni gibi bilumum bürokratik işlemlerin sonu gelmiyorken bir de...
Yine de hayallerin peşindeyse insan, bu yolda sürüklenmek bile ayrı. Hezârfen'in kanatları altında hissettiği o rüzgârın hissiyatı bambaşka çünkü... Ancak sürünen bilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsanevi (Efsanevi #1)
Fiction généraleKelimelerin aslında tahsisli ruhkurtaranlar olduğunu bilir miydiniz? Haydi, çekinmeyin, sorumun üzerine hissetmekten bir an olsun korkmadan düşünün. Gözlerinizi kapatın, boyutlarla inatlaşırmış gibi algınızın sınırlarını zorlayın, gerçekl...