"İstersen kendini tanıtmakla başlayabiliriz."
Kahverengi deri koltukta rahatca oturmuş karşısındaki çocuğu izliyordu Ares.
Uzun bacağını bir diğerinin üzerine atmış ellerini koltuğun iki yanına koymuştu.
Dudaklarında küçük ve rahatlatıcı gülümseme vardı. Hastalarına karşı hep böyleydi.
Yektanın titreyen ellerine inen bakışlarını tekrardan yüzüne çıkardı.
Yekta başını ellerinden kaldırdığında Aresle göz göze geldi. Dudaklarını diliyle ıslatıp ince sesiyle konuştu.
"Ben burada çalıştığınızı bilmiyordum. Yani siz şimdi benim buraya bilerek geldiğimi düşünmüş olabilirsiniz ama-"
"Hayır, böyle bir şeyi asla düşünmedim."
Lafının yarıda kesilmesiyle dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladı.
"Tamam o zaman."
"Senden konuşalım hadi. Bana kendini tanıt lütfen. Mesela ismini söylemekle başlaya bilirsin."
Yekta büyük ela gözleriyle ona bakarken derin bir nefes aldı. Parmaklarıyla titreyen elinin bileğini sıkıca sardı.
"İsmim Yekta. Yekta Mael Taç."
Aresin kaşları hafif havalandı ama belli etmedi. Devam etmesi için yüzüne bakmaya devam etti.
"19 yaşındayım. Son sınıf öğrencisiyim."
Ares kafasını hafifçe salladı. Yektanın ela gözlerine bakıp konuştu.
"Pekala Yekta, tanıştığımıza memnun oldum. Ben de Ares. İki ismin var galiba. Ve diğeri yabancı bir isim?" Cümlesini soru sorar gibi tamamladığında Yekta kafasını salladı.
"Evet, ikinci ismim Mael. Annem almandı. İkinci ismimi o koymuşti."
Annesini hakkında geçmiş zamanda konuşması Aresin gözünden kaçmamıştı. Dudaklarındaki gülümsemeyi silmeden konuştu.
"Öyle mi? Peki anlamı ne?"
"İnci." Yekta gözlerini kaçırarak cevapladı.
Karşısındaki adam kafasını sallayarak tekrarladı.
"İnci."
Koltuğun iki yanında duran ellerini önünde bileştirdi.
"Bana biraz ailenden bahseder misin Yekta?"
Yekta elini ensesine atıp biraz düşündü. Ne söyleye bilirdiki?
Mesela annenin şizofren olduğundan bahsedebilirsin.
Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı.
"Ee.. şey, ailem-"
Emin ol o da bu hikayeye bayılır. Zaten deli doktoru değil mi?
Yekta ellerini kulaklarına atıp kafasındaki sesi susturmaya çalıştı.
Ares ondaki tuhaflığı izliyordu sadece. Ellerini kulaklarına götürmesi, cümle kurarken oldukça çok düşünmesi, yüzünü buruşturması. Bunların hepsi Arese bir şeyler çağırıştırıyordu elbette.
Yekta ellerini kulaklarından çekip saçını arkaya attı.
"Babam var, amcam, teyzem. Aramız çok iyi. Beni çok severler, ben de onları seviyorum."
Ares annesini atlayarak anlatmasını es geçmedi.
"Peki annen?"
Yektanın bakışları anında Aresi bulduğunda dişlerini sıktı. Küçük elleri yumruk olmuştu. Gözlerinin içine bakarak konuştu.
"Öldü."
"Gerçekten mi öldü yoksa kendi içinde onu öldüren sen misin?"
Yektanın gözleri dolsa da sinirle oturduğu yerden ayağa kalktı.
"Gerçekten öldü!"
Ares oturduğu yerde kıpırdamadan durmaya devam etti. Yektanın ani çıkışması ve sağ elinin titremesini izlerken kafasını salladı.
"Anladım. Tabiki sana inanıyorum. Lütfen yerine otur Yekta."
Yekta çıkışmasının anlamsız olduğunu anlayıp dudaklarını birbirine bastırarak kalktığı koltuğa geri oturdu.
Bu sefer Ares yerinden kalkarak yavaş adımlarla masaya ilerledi.
"Su istermisin Yekta?"
"Olur."
Arkasını Yektaya dönerek masadaki bardağa sürahideki sudan döktü. Daha sonra rahat tavırla Yektanın görmediğine emin oldup ceketinin cebinden çıkardığı küçük şişenin ağzını açarak beyaz tozdan birazını suya boşalttı.
Şişeyi geri ceketinin cebine atıp bardağı hafifçe salladı. İçindeki toz suya karıştı
Arkasını dönüp yüzündeki küçük gülümsemeyle Yektaya yaklaştı. Elindeki suyu ona doğru uzatıp dudaklarını araladı.
"Al bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZDE
General FictionYekta'nın hikayesi... Psikolojik sahneler olacaktır, rahatsız olacaklar okumasın.