8. Yeşil kapı

7.3K 461 94
                                    

Beyaz çarşaflı yatağın üzerinde sırtüstü yatan çocuğa baktı bir süre. Okul gömleğinin önü açık, gri pantolonunun eteklerinde çamur izleri vardı. Dolgun ama küçük dudakları hafif aralıktı. Küçük burnundan alıp verdiyi nefeslerin sesi duyuluyordu. Açık pencereden dolayı rüzgar bir erkeğe göre uzun olan saçlarını hafifçe savuruyordu.

Bir kolu yataktan aşağı sarkmıştı. İçerisi çok soğuk olsada ne pencereyi kapattı ne de yatakta yatan çocuğun üzerini örttü.

Eğer o kendini koruyamıyorsa neden o yapmak zorundaydı?

Yada yapmak istiyor muydu?

O an yapmak istemişti ve yapmıştı.

Sırıttı.

İki parmağı arasındaki sigarayı dudaklarına götürüp derin nefes aldı. Dumanı havaya bırakarak ayağa kalktı. Üstünde hiç bir şey yoktu. Sadece altında siyah kot vardı. Çıplak ayaklarını soğuk parkeye bastırarak yatağa adımladı.

Yektanın yüzünü incelemeye devam etti. Ama bu sefer daha yakından. Yanağındaki morluğa takıldı gözleri. Alayla gülüp gömleğin açıkta bıraktığı beyaz tenine baktı. Karnındaki büyük izlere bakarken ıslık çalmaya başladı. Hafif tınısı Yektanın kulaklarına dolarken gözleri hafif kıpırdandı. Yutkundu ve kaşlarları çatıldı.

Yataktan sarkan eli hafif titreyince küçük inleme gibi bir ses çıkardı. Karnı acıyor olmalıydı.

Yekta dudaklarını yalayıp biraz daha çattı kaşlarını. Dudaklarına takıldı yine gözleri. Oda aynı zamanda dudaklarını ıslattı ve kaşlarını çattı. Islık çalmıyordu artık. Onu rahatsız etmiş olmalıydı. Biraz daha uyuması için dönüp odadan çıkacakken "Hayır!" diyen çocuğa döndü yavaşca.

Kabus görüyor olmalıydı. Kafasını iki yana sallayıp yeniden ıslık çalmaya başladı. Onu uyandırmalıydı çünkü hiçde huzurlu bir uykuda değildi. Yatağın yanına yaklaşıp dizleri üzerine çöktü. Dirseklerini yatağa bastırarak uyuyan çocuğun yüzüne yaklaştırdı yüzünü.

Elini kaldırdı. Parmaklarıyla yavaşca küşük burnunu tutup sıktı. Nefes alınca çok ses çıkarıyordu bu burun.

Belkide nefesini kesmeliydi?

Yekta birden bağazından garip ses çıkararak kıpkırmızı olmuş şekilde dudaklarını ihtiyaçla araladı.

Dudaklarında gülümsemeyle parmaklarını küçük bırundan uzaklaştırdı. Ve öksürerek doğrulmaya çalışan çocuğa baktı.

Kollarını yatağa yaslayıp çenesini kolları üzerine koydu ve alttan doğrulmuş çocuğu masumca izlemeye başladı.

Yektanın öksürükleri durunca bir kaç saniye etrafına baktı daha sonra yanında hissettiği nefesle kafasını oraya çevirdi.

Korkuyla yatakta gerileyip dudaklarını araladı.

"S-sen kimsin?"

"Sanane."

Yekta aldığı cevapla kaşlarını çatarak simsiyah gözlere baktı. Daha sonra yeniden etrafına bakmaya başladı.

En son dayak yiyordu ve ıslık sesi gelince Anıl ve yancıları korkarak kaçmışlardı. O ise oradaca bayılmıştı.

Bir anda kafasına gelen ayrıntıyla bakışlarını yeniden ona dikkatle bakan adama çevirdi.

"Siz beni kurtardınız!"

Adam dudaklarını ıslatıp gülümsedi.

"Hayır, sadece ıslık çalarak sokaktan geçiyordum."

Yekta onun söyledikleriyle elini açık olan gömleğinin eteğine attı.

"Ama beni buraya getirdiniz değil mi? Orada öylece bıraka bilirdiniz ama bırakmadınız."

Adam dudaklrını büzüp gözlerini düşünüyormuş gibi yatağa dikti.

Sonra kaşlarını kaldırıp siyah gözlerini yine yektanın elalarına dikti.

"Seni buraya getirmem yardım etmek için değildi. Çok güzel uyuyordun. Bende izlemek istedim."

Yekta karşısındaki adamın söyledikleriyle kaşlarını çatarak baktı.

"Yani sadece beni izlemek için mi buraya getirdiniz?"

"Evet."

Aldığı cevapla dudaklarını bırbirine bastırarak kafasını salladı.
"Anladım. Benim gitmem gerek. Yardımınız için- yani orada bırakmadığınız için yinede teşekkür ederim."

Adam yüzüne bakmaya devam etti.

Yekta yataktan kalkmak için hamle yapınca karnında hissettiği acıyla inledi ama dehşetli acıyı umursamamaya çalışarak ayağa kalkmayı başardı.

Yatağa yaslanan adamda onun ardından ayağa kalkmıştı. Yekta aralarında olan boy farkına bakıp tedirgin oldu.

Hiç tanımadığı ve yapılı olan bir adamın evindeydi. Onu izlemek için evine getirmiş bir adam hatta.

Korkuyla adamın gözlerine bakınca korkusunu görmüş olacakki dudağının kenarı kıvrıldı.

"Montun arkanda. Al ve git hadi."

Yekta hızla kafasını sallayıp düğmeleri kopmuş gömleğinin yakasını titreyen eliyle kapattı. Arkasındaki koltuğun kenarına asılmış montunu alıp üzerine geçirdi.

Ama farkettiği şeyle arkasını döndü.

Adam kaşlarını kaldırara baktı.

"Ç-çantam?"

"Seni izlemek için getirdim çantanı izlemek için değil."

Yekta kafasını salladı.

Yani ara sokakta kalmış olmalıydı çantası. Cüzdanı onun içindeydi.  Odanın çıkışına doğru adımlarken arkasından o adamında geldiğini biliyordu. Titreyen ellerini birbirine sürüp ısıtmaya çalıştı. Montunun önünü güçlükle bağlayıp uzun koridoru yürüdü ve yeşil dış kapı karşısında duruyordu. Kapının önünde ayakkabıları vardı. Eğilip onları acıyan karnıyla giydi. Bağcıkları bağlamadan ayakkabını  kenarlarına sıkıştırıp ayağa kalktı. Arkaya bakınca adamın elleri kotunun cebinde onu izlediğini gördü.

Dudaklarını ıslatıp konuştu.

"Hoşçakalın."

Tam kapıyı açıp dışarı adımını atmıştıki arkadan bir el karnına bastırılınca irkilerek durmak zorunda kaldı. Kulağının yanında hissettiği nefesle korkuyla yutkundu.

"Taksiyle git." Elinde hissettiği kağıt paraya baktı.

100 TL'ye bakınca gözleri doldu.

Ama hala onu bırakmamış, elini karnından çekmemişti.

"Ve ismim Ares."

Daha sonra elini çekip belinden hafifce itekleyerek dışarı çıkardı. Ardından kapıyı çarparak kapattı.

Ares.

GÖZDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin