Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
*
Boşalan rafları elimdeki bezle silerken yorgunluktan ölecektim sanki. Alacağın olsundu teyze. Ben bu yorgunlukla nasıl gidecektim o kınaya?
Poğaça ve simitlerin hepsi satılmış, üç tane ekmek kendi rafında kalmıştı.
Ekmekler bayat değildi. Ki bayat olsa dahi, asla ziyan etmezdik.
Onları da kucaklayıp poşete doldurdum.
"Bunları ne yapacağız teyze ?"
Fırının külünü temizleyen teyzem bana dönmeden cevapladı sorumu.
"Giderken İsmet amcaya bırakacağız. Düzgün bir poşete koysaydın,"
"Öyle yaptım."
İsmet amca, yol üstünde oturan yaşlı bir amcaydı. Karısını kaybedeli yıllar olmuştu. Hatta ben kendimi bildim bileli tek yaşıyordu. Karısını hiç görmemiştim.
Teyzem işini bitirdikten sonra ellerini yıkayıp yanıma gelip elimdeki poşeti aldı.
"Sen elbiselerini alsana. Bir de bütün gün kınaya gideceğim diye başımın etini yedin. Unuttun değil mi?"
Elimi alnıma çarparken gözlerimi yumdum.
Bu kadın neden her zaman haklıydı?
Sandalyedeki elbiselerimi alıp koluma astım. Dışarı çıkmadan önce etrafa şöyle bir göz atıp açık kalan herhangi bir şey kaldı mı, diye baktım. Gözüme ters giden bir şey takılmayınca dışarıda beni bekleyen teyzemin yanına ilerledim. İki yan dükkanımızda çalışan Murat abi ile konuşuyorlardı.