Bir kere daha umuda kapılıp yine hayal kırıklığına uğramak istemiyorum...Elimdeki kalemi çevirirken oflayarak arkama yaslandım. Kalemi masanın üzerine bırakarak kolumdaki saate baktım: 20.39.
Bugün de dün olduğu gibi eve gitmemiş gecenin on ikisi olmasını bekliyordum. Şu an ise odamda oturmuş kalan işlerimi tamamlamaya çalışıyordum. Sadece çalışıyorum çünkü artık beynim durmuştu. Sabahın bilmem kaçından beri çalışıyordum ve artık beynim iflas etmişti. Sol bileğimdeki saate bir kez daha yorgunca baktım. Daha iki saatim var sayılır biraz uyuyabilirdim bence. Sandalyeye iyice yerleşerek gözlerimi kapattım.Yavaş yavaş uykuya dalmaya başladığım sırada duyduğum kapı sesiyle birlikte sıçrayarak uyandım. Odanın kapısı açılarak içeriye bir polis memuru girdi. Yayılmış olduğum sandalyeye de hızla doğrularak gözlerimi art arda kırpıştırdım. "Kusura bakmayın Savcım rahatsız ediyorum," Polis memuru mahcubiyetler bakarken içeriye doğru girdi. Öne doğru doğrularak polis memuruna döndüm. İstemsizce elimle saçlarımı ve üzerimdeki gömleğin yakalarını düzeltme ihtiyacı duydum. "Buyurun lütfen."
"Atlas Savcım sizi sorgu odasında beklediğini belirtti." Yorgun yüzüme bir tebessüm yerleştirdim. "Teşekkürker." Polis memurunun odadan çıkmasıyla birlikte oturduğum sandalyeden kalktım. Sandalyenin üzerine astığım ceketimi üzerime geçirerek odadan çıktım. Sorgu odasına doğru ilerlerken ceket ile sırtım arasında kalan saçlarımı çıkartmakla uğraştım bir süre.
Sorgu odasının önüne gelince bir-iki saniye durdum. Gözümün önüne düşen saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdım, elimin tersiyle yavaşça yanaklarıma vurdum. Uzun zamandır odamda boş boş oturmaktan üzerime tuhaf bir hal yerleşmişti. Sanki günlerdir uykusuzmuşum gibiydi. İyice ayıldığıma emin olduktan sonra nefesimi tutarak kapıyı tıklattım. Önce bir kilit sesi geldi ardından da kapı açıldı. Odaya ilk adımımı atar atmaz karanlıkla karşılaştım. Karanlık odaya girdiğimde masanın bir tarafında bir adamın diğer tarafında da Atlas oturuyordu. Odayı sadece tavanda asılı küçük bir lamba aydınlatıyordu. Ortama loş bir ışık saçıyordu. Başta ışıktan dolayı gözlerimi kıssam da zamanla alışacakalarına emindim.
Atlas'ın yanında durarak adama baktım. Gözlerinin altında uykusuz olduğunu belirten mor halkalar bulunuyordu. Ellerinin çoğu yerlerinde nasır ve çatlaklar bulunuyordu. Siyah saçlarının arasından bulunan beyazlar orta yaşlarının sonlarına doğru olduğunu gösteriyordu. Bileklerinde ise kelepçe takılıydı. Atlas ise tam karşısında dimdik oturuyor, gözünü dahi kırpmadan adama bakıyordu. Saat geç olmasına rağmen benim aksime sabahın ilk saatlerindeki gibi tertemiz ve derli topluydu. Saçının tek bir teli bile dağınık değildi. "Son kez soruyorum sen mi yaptın?"
Atlas'ın sorusu üzerine adam kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı. Atlas'a baktıktan sonra bana baktı. Kaşlarımı çatarak kollarımı göğsümde bağladım. Arkamda bulunan soğuk, beyaz betona sırtımı yasladım. Tam olarak sorunun neyle alakalı olduğunu bilmesem de cevabını merakla bekliyordum. "Ben yaptım." İstemsizce kaşlarım çatıldı. Bu kadar mıydı yani? Çok tuhaftı. Hatta bayağı tuhaftı. Hiçbir insan, özellikle sorgu odasındayken, sorulan soruları anında kabullenmezdi. En az bir saat boyunca ona sorulan ne varsa hepsini reddeder. Eğer ilerleyen saatlerde gerçekten suçlu ise canı tak eder ve her şeyi itiraf ederdi. Yani genel olarak böyle işliyordu. Ama şu anda şahit olduğum şeyi ise daha bir başkaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanımdaki Yalancı
ChickLit(Eski adı: Mafya ve Savcı) Sabahları Savcı, geceleri Mafya olan bir adam; Ilgaz Yargıç. Dürüst, güvenilir, başarılı bir Savcı; İzgi Erçin. "Beni daha ne kadar kandırabilirsin diye düşünürken her seferinde yere çakılıyorum. Sana güvenmemi istiyorsu...