Artık bitti.
Acımıyor kalbim.
Artık geçti.
Ayağımda topuklu olmasını umursamadan koşar adımlarla bilgisayarların başında oturan Rüya'nın yanına gittim. Beni fark eder etmez yanındaki adamdan müsaade isteyerek ayrıldı. "Sorun ne İzgi?"
Yüzümü olabildiğinde korkmuş gibi göstermeye çalışırken işaret parmağımla odanın kapısını işaret ettim. "Baran..." nefesim kesilmiş gibi öne doğru eğildim. Rüya anında paniğe kapıldı. Yüzümü görebilmek için benimle aynı boya gelesiye kadar dizlerinin üzerine doğru çöktü. "Ne olmuş Baran'a İzgi?" elimi göğsümün üzerine koyarak derin bir nefes aldım. "Merdivenlerden düşmüş, yaralanmış-" daha ben cümlemi bitiremeden Rüya koşarak bulunduğumuz odadan çıktı.
Bu kadar çabuk beklemiyordum ama ben. Şaşkınlıkla doğruldum. Gözümün önüne düşen saç tutamlarını parmak uçlarımla geriye itekledim. Bu da tamamdı. Umarım Rüya Baran'ın bir şeyi olmadığını fark edince beni öldürmeye kalkmaz.
Olduğum yerde boş boş sırıtmakla meşgulken az öce Rüya ile konuşan adamın bana tuhaf tuhaf baktığını fark ettim. Anında bakışlarımı kaçırarak yalandan öksürdüm. Koşar adımlarla odadan çıktım. Koridorun sonunda bulunan kare büyük cama doğru ilerledim. Davetin başlamasına çok az kalmıştı. Yavaş yavaş davetliler gelmeye başlamıştı.
Büyük kare cam tam olarak binanın giriş kısmına bakıyordu. Çıplak omzumu soğuk beton duvara yasladım. Kapıya doğru uzanan ince uzun bir kırmızı halı vardı. Kırmızı halıyı ilk gördüğümde Rüya ile kahkahalar ile gülmüştük. Baran gülmemize karşılık bize homurdanmış olsa da onu zerre umursamamıştık. Böyle bir şeye gerek olmadığını söylediğimizde ise işine karışmamamız gerektiğini söylemişti.
Kendime engel olamayarak sessizce kıkırdadım. "Seni böyle gülerken görmek ne güzel(!)" arkamdan gelen kalın sesle hazırlıksız yakalanmıştım. İrkilerek sesin sahibine döndüğümde Baran ile karşı karşıya geldim. Kaşları sinirle çatılmış bana bakıyordu.
Bilmiş bir tavırla gülümseyerek kollarımı göğsümde bağladım. "Galiba işler istediğim gibi gitmemiş," dudaklarımı büzerek sahte üzüntüyle bakındım ona. Baran benim aksime alayla güldü. "Sen var ya az değilsin." gözlerimi devirmeden edemedim. "En azından bana uğraştığıma dediğini söyle. Değilse Rüya tarafından öldürüleceğime eminim," sanki aklıma bir şey gelmiş gibi durdum. İşaret parmağımı çeneme koydum, dudaklarımı büzerek gözlerine baktım. "Neden bu kadar endişeleniyorum ki? İyi ya da kötü sonuçlansın fark etmez Rüya bunu yaptığım için beni zaten öldürecek."
Söylediklerim üzerine Baran gerçek bir kahkaha attı. O, gülmeye devam ederken derin bir nefes aldım. İşaret parmağını havaya kaldırarak bana doğru salladı. "Haklısın, hem de çok haklısın."
Ona doğru attığım birkaç büyük adımla aramızda ki mesafeyi olabildiğince aza indirdim. Ayağımdaki topuklu ayakkabılar sayesinde aynı boydaydık. Kolaylıkla gözlerine bakabiliyordum. Tam da istediğim gibi. "Bana bak Baran," fısıldamam üzerine kaşları çatıldı. "Rüya tanıdığın hiçbir kadına benzemez. Kimse onu benden daha iyi tanıyamaz. O; benim tek arkadaşım, tek dostum, tek ailem. Ondan başka kimsem kalmadı. Eğer senin yüzünden onun tek bir kılına dahi zarar gelsin, yaptığın iyilikleri ya da yardımları umursamadan nefesini keserim. Eğer senin yüzünden gözünden bir damla yaş aktığını görürsem ya da onu koruyamazsan benden kaç Baran."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanımdaki Yalancı
ChickLit(Eski adı: Mafya ve Savcı) Sabahları Savcı, geceleri Mafya olan bir adam; Ilgaz Yargıç. Dürüst, güvenilir, başarılı bir Savcı; İzgi Erçin. "Beni daha ne kadar kandırabilirsin diye düşünürken her seferinde yere çakılıyorum. Sana güvenmemi istiyorsu...