39. Bölüm⚜️

190 15 17
                                    

Bir gün bir yerde yeniden tanışalım.

Elimde ki topuklu ayakkabılar yaşadığım şaşkınlıktan dolayı parmaklarımın arasından kayarak tahta zeminle buluşmuştu. Gözleri elimden düşen ayakkabıları bulduğunda sesli bir nefes verdi. Yatağın ayak ucundan kalktı, bana doğru adımlamaya başladı. Karşıma gelesiye kadar soluğumu tutarak ona baktım.

Karşı karşıya durduğumuzda cebinde ki ellerinden birisini çıkarttı ve gözüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına naifçe sıkıştırdı. "Sakin olmalısın."

Dokunuşu beni ürpertmişti. "Sen kimsin?" gülerek bir adım geriledi. Ukala bir gülümseme ile omuz silkti. "Benim hatam. Aşağı da tam anlamıyla tanıtmadım kendimi," tanışmak adına elini uzattı. "Baran Bulut." havada duran elini tutmadım.  O da birkaç saniyenin ardından elini indirdi. Bir an önce üzerimde ki şaşkınlığı atıp kendime gelmem gerekiyordu. Bu adam neden benim odamdaydı? Odama kadar nasıl girebilmişti?

"Ne işin var burada? Amacın ne senin?" geri geri adımlayarak yatağın ayak ucuna oturdu. Gereğinden fazla rahat davranıyordu. "Küçük bir kız varmış. Duyduğum kadarıyla bu evde tutsakmış. E bende dedim, yazık bu küçük kıza. Yardım edeyim."  kaşlarım işittiğim cümlelerin şaşkınlığıyla havalandı.

"Küçük kız? Tutsak? Acımak?" bu adam delirmiş olmalıydı. Evet, burada sıkışıp kalmış olabilirdim ama kendi başıma halletmeliydim. Kara bana yardım ediyordu zaten. Ona doğru bir adım atmıştım ki kafamın içerisine düşen bir cümleyle duraksadım. O, burada.

Evet, Kara öyle demişti. O kimdi bilmiyorum ama O burada demişti bana. Bahsettiği kişi karşımda oturmuş benimle dalga geçen bu adam olabilir miydi? Yönümü değiştirdim, koşar adımlarla cama ilerledim. Tülü yarısına kadar sıyırdım, pencereyi açarak bedenimin yarısını dışarıya çıkarttım. Aceleci bir tavırla gözlerimi bahçede gezdirmeye başladım. Korumalar tekrardan yerlerini almıştı. Nişan için gelen organizasyon ekibi masaları topluyordu, Semih de bir adamla sohbet ediyordu.

Gözlerimi kısarak etrafı daha dikkatli incelemeye başladım. Ancak geç kalmış olmalıydım. Zaten davetlilerin neredeyse hepsi gitmişti. O, her kimse, dikkat çekmemek adına kalabalıkla beraber buradan ayrılmış olabilirdi. Hayal kırıklığı ile içeriye girdiğim sırada ağaçların arasında hareket eden bir gölge dikkatimi çekti. Elim pencerenin üzerinde donup kalmıştı.

Semih'in bir anda korumalara doğru dönüp ağaçlık alana doğru yönlendirmesi artık tam anlamıyla kafamı karıştırmıştı. Saniyeler içerisinde korumalar o tarafa doğru koşuşturmaya başladığında gölge çoktan kaybolmuştu. Derin bir nefes vererek pencereyi kapattım tülü çektim. "Neye baktın o kadar?"

"Bu seni hiç ama hiç ilgilendirmez." kapının yanına gelince durdum ve kapı kolunu kavradım. "Bence Semih'e yakalanmadan önce burayı terk etmelisin."

"Bak sen, küçük kızımız nişanlısından korkuyor demek." dudağımın sağ tarafı tembelce yukarıya kıvrıldı. "Bu şekilde benim damarıma basabileceğini falan zannediyorsan yanılıyorsun. Beni bu tarz şeylerle de sinirlendiremezsin. Yazık." küçük kahkahası kulaklarımı doldurduğunda yüzümü buruşturdum. "Sevdim seni. Ama benim canım daha fazla kan ve vahşet istiyor," oturduğu yerden kalktı. "ve bunun içinde sana ihtiyacım var küçük kız. Her şeyin anahtarı sensin. Hem Semih Yargıç'ın hem de Ilgaz Yargıç'ın senelerdir peşinde olduğu şeyin asıl anahtarı sensin."

Ilgaz'ın ismini aylar sonra başka bir ağızdan işitmek kalbimin teklemesine sebep olmuştu. Boğazıma oturan yumrudan kurtulmak amacıyla sertçe yutkundum. Maskemi takınmam gerekiyordu. Karşımda duran bu adama herhangi bir koz vermemeliydim. Kollarımı göğsümde bağladım ve ona doğru büyük bir adım attım. "Biliyor musun? Sen büyük bir tuzağa doğru adım adım ilerliyorsun. Hem de kendi iradenle. Kendine eğlence ararken, kendi sonunu kendin getireceksin." elimi omzuna koyarak sıktım.

Yanımdaki YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin