üç

270 46 72
                                    

playlisti dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. profilimdeki linkten "hide and seek" playlistine ulaşabilirsiniz.

Gece bitmiş, hava aydınlanmak üzereydi. Pencerenin kenarında karanlığı izliyordum. Başka yapacak bir işim yoktu zaten.
Dışardan gelen ıslak toprak kokusu daha derin nefesler almam için teşvik ediyordu beni.

Buraya geldiğim ilk zamanlar, Jihoon'la tanışmam kafamda dönüp duruyordu.

Bu tehlikeli işe giriş nedenim polis babam yüzünden olmuştu. Japonya'da istihbaratçı olarak çalıştıktan sonra İngiltere'ye bir ajan olarak gönderilmişti. Beni de öyle yetiştirmişti.

Bir İngiliz olarak Japonya'ya neden gittiğini ya da neden onlar için çalıştığını asla öğrenememiştim.

Dışardan bakıldığında 21 yaşında, küçük bir butik sahibi olan genç bir İngiliz kızıydım. Ama yıllardır içinde bulunduğum bu örgütle beraber Asya'daki birliğe bilgi taşımakla sorumluydum. Hepimizin farklı görevleri vardı. Benimki İngiltere'nin İngilizlere tanıdığı tüm siyasi ve kültürel ayrıcalıktan kolaylıkla yararlanabiliyor olmamdı. Bu ekipte bulunma nedenim de buydu. Bu ekipteki tek İngiliz bendim, bazı ortamlara kolayca girebilmemi sağlıyordu bu.

Bize yardım eden pek çok insan vardı devlet içinde. Beraber çalıştığımız insanların çoğu benim adımı, bir kısmı ise yüzümü bilmezdi. Sadece üç kişi beni görevimle tanıyordu bizim ekip dışında.

İki yıl önce bu ekibe katılmıştım. İlk zamanlar benden hoşnut olmayan kişilerin başında Jihoon vardı, başka bir ekibe gitmem gerektiği, bu ekibin yeterince kalabalık olduğu konusunda konuşur dururdu. Defalarca kez dilekçe bile yazmıştı beni ekipten almaları için. Nefret ediyordu benden.

Haruto ve Jaehyuk da beni istemeyenler arasındalardı. Bugün olanlarda benim yanımda olduklarını söylemeleri beni oldukça şaşırtmıştı, hala beni istemedikleri açıktı. İngiliz olduğum için İngiltere'ye çalışma ihtimalimden şüphe ediyorlardı. Haklılardı da. Bir İngiliz'in neden ülkesi için çalışmadığını anlamak zordu ama işim buydu. Babamın işi de buydu, bu aptalca olsa babam gibi akıllı bir insan bunu yapmazdı.

Jihoon beni gönderemeyeceğini anlayınca yokmuşum gibi davranmayı seçmişti. Ekip toplantılarına asla çağırılmaz, birlikte yapılan şeylere dahil edilmezdim. Görmezden gelirlerdi beni çoğu kez. Ekipten biri olarak görmemişleri beni.

Hyunsuk ve Mashiho bunu fark ettiklerinde beni de
dahil ederlerdi ama o ikisi hariç diğerleri genelde bensizliği tercih ederdi. Böyle zamanlarda onların eğlencesini bozmamak adına ormandaki kulübede kendi kendime takılmayı tercih ederdim.

Her gün butik sahibi tatlı kız maskemi çıkarıp bu depoya gelmeden önce ormanın içindeki kulübeye uğrar oradaki çiçekleri sulardım. Onlar beni istemediği için sadece işimi yapıp onun dışında onların gözünün önünde olmamayı uygun görmüştüm.

Saat altı civarına denk gelirdi, kulübeye gitmem.

Hepimizin ayrı evleri olsa da genelde burada buluşmayı tercih ederdik. Çok daha güvenliydi.

Saat altıda kulübede Jihoon'la çok sık karşılaşırdık. Kulübedeki zulaya uğramaya başladığı zamanlar bu karlılaşma başlamıştı.
O zamanlar konuşmaya başlamıştık. Sonrasında o soğuk lider maskesini çıkarıp o yılışık Jihoon'u göstermişti bana.

Arı ve çiçek benzetmesi yerine ayı ve bal benzetmesi yaparak bana yürümeye başlamıştı. Tuhaf olan şuydu ki, bal oydu. Bana yürüyen o olmasına rağmen beni bir ayı olarak görüp onu yemek için kovana saldırdığımı söylerdi.

hide and seek ❧ jihoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin