Arkamı tezgaha yaslayıp elimdeki su bardağını dudaklarıma götürdüm. Dün geceden beri, kavga ettiğimiz için hiç konuşmamıştık.
Beni yok sayıp karşısındaki haber kanalını izlemeye devam etti. Daha birkaç dakika önce gece girdiğim odadan çıkmıştım ve bunu pek umursamış gibi durmuyordu.
Suyu bitirip bardağı tezgaha bıraktım hafifçe. Eğer biraz daha görmezden gelirse tekrar odama girip çıkmamayı planlıyordum.
Kavgadan sonra benimle konuşmasını beklemek aptallıktı belki de ama çabalamasını her şeyden çok istiyordum. Benim yakınımda olmak istediğini, eskiden olduğu gibi, belli etsin istiyordum.
Biliyordu, ilk adımı atacak ya da bir şeyleri başlatacak kadar cesur değildim. Jihoon bunu çok iyi biliyordu. O yokken çokça yorulduğumu da biliyordu. Bu yüzden beni istediğini duymaya ihtiyacım vardı.
"Jaehyuk gelmek istiyormuş." dedi bana bakmadan. Duraklayıp kaşlarımı çattım. Yüzüme bile bakmadan mı konuşacaktı?
Cevap vermek yerine adımlarımı hızlandırdım odaya girmek için. Bana kendimi kötü hissettirmek dışında bir şey yapmayacaktı anlaşılan..
Sessizliğime karşılık kafasını çevirip yüzüme bakarken adımlarımı yavaşlatıp ben de ona baktım. Ne dememi bekliyordu ki?
"Jaehyuk'un gelmesini istiyorsan gidebilirim."
Yüzündeki rahat ifade yüzünden kendimi kötü hissetmiştim. Gitmeyi böyle umursamıyor muydu, bu kadar basit miydi onun için?
"Seversin sen gitmeyi." dedim dalga geçip. Elimi yemek masasına yaslayıp başımı hafifçe eğdim.
O ne kadar rahatsa ben de öyle davranmaya çalışıyordum.Başını birkaç saniye eğip gülerek kaldırdı yerden. Fazla umursamaz görünüyordu. Sanki dün gece benimle kavga etmemiş, bana kendini savunmamış gibiydi. Dahası bana karşı böyle davranması düpedüz aramızda hiçbir şey olmamış gibi hissettiriyordu. Buz gibiydi hareketleri.
Yavaşça ayağa kalkıp bana döndüğünde amacının evden gitmek olmamasını diledim. Bu canımı fazlasıyla yakardı. Hem o iyi bilirdi ki yalnız kalmaktan korkardım ben.
Birkaç adımda yanıma yaklaştığında aldığım her nefeste içime dolan kokusu yüzünden sertçe yutkundum.
O da benim gibi elini masaya yaslayıp başını yana eğdiğinde beni taklit ettiğini anlamıştım. Kaşlarımı çatıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım.
"Basit bir soru sordum. Jaehyuk gelsin mi?"
Kaşlarını havaya kaldırırken yüzünde gülümsemeye yakın bir ifade vardı. Dalga geçiyormuş gibi hissettirdiğinden rahatsız ediciydi.
"Başımda birinin beklemesine ihtiyacım yok." dedim elimi masadan çekip. Taklidi sinirimi bozmuştu.
Başını aşağı yukarı sallayıp yüzündeki gülümsemeyi genişletti. "Alina.." mırıldanır gibi konuştuğunda gözlerimi gözlerinden kaçırdım. Sesindeki değişim yüzünden nefes alışverme dengem bozulmuştu. "Her şeyin farkındasın, yokuşa sürüyorsun."
Tek kaşımı kaldırıp hafif gülümseyen yüzüne baktım. Neyi yokuşa sürüyordum, her şeyin yoluna gireceğini söyleyip Rosa'ya gitme meselesini mi?
"Hepsinin iş için olduğunu biliyorsun." dedi aklımı okur gibi. Başımı iki yana sallayıp bir adım geri çekildim. Jihoon'a tekrar inanmak istemiyordum.
"Eminim yarın ya da diğer günkü davranışların bu konuşmalarından çok farklı olacak."
Gülerek başımı eğdiğinde kaşlarımı çattım. Dalga geçiyor gibi hissettiriyordu. İlk tanıştığımız, beni istemediği, zamanki Jihoon dönmüş gibiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
hide and seek ❧ jihoon
Fanfiction❧ hide and seek Hayat seni benden kopardığından beri kanatları kesilmiş bir kuş gibiydim. Nereye uçacağımı bırak nasıl uçacağımı bile unutmuştum. ©helenrensa | 2022