Eski model, gri koltukta uzanan adam, telefonunu koltuğun kenarına koymuştu. Sırtüstü yatarken bir eli yana uzanmış diğeri başının altındaydı. Gözleri bu eski evin tavanını milyonlarca kez seyretmişti ve şimdi yine o anlardan birini yaşıyordu.
Uzun zamandır boyanmadığı belli olan tavan sarıya yakın bir renk almış ve yer yer çatlaklar oluşmuştu. Acınasıydı, tıpkı kendisi gibi.
İlk zamanlar bu evin ne kadar berbat halde olduğunu düşünüp durmuştu, sanki kendisi daha iyi bir haldeymiş gibi. Ama kısa süre sonra gideceğini düşünüp kafaya takmamıştı. Çünkü ona verilen bir söz vardı, sadece birkaç gün burada kalacağı sözü.
Buraya çok sık olmasa da uğrayan arkadaşları da bu evin terk edilmiş perili bir köşkü andırdığını söylemişti. Haklılardı.
Küçük yastığın altına sıkıştırdığı telefonu titrediğinde başını hızla kaldırıp telefonu yastığın altından hızla çıkardı.
Amir evden çıktığından beri bir haber bekliyordu. Birilerinin kapıya dayanması ya da aramalar almak... Ama hiçbiri olmamıştı.
Şimdi ise beklediği aramayı alıyordu ama beklediği gibi bir konuşma olacak mıydı emin değildi. Rosa'nın ona söylediği birkaç şey vardı. Onlara inanmakta zorlansa da teyit etmek istiyordu.
"Alo." Tedirgin bir sesle konuştuğunda karşı taraf birkaç saniye sessiz kalmıştı. Karşı tarafın sakin nefes sesleri adamın kulağına dolarken girdiği stresten başına bir ağrı sapladığını hissetti. En son bu işe yeni başladığı zamanlar yaşamıştı bunu ve bu ağrıya karşı ne kadar tahammülsüz olduğunu yeniden hatırladı. Gerçi son zamanlarda hiçbir şeye tahammülü yoktu.
"Burası fazla müsait değil. Senin adını duyunca ortalık alev aldı." Karşıdaki adam kısık sesle konuşurken arkadan birkaç kişinin konuşma sesi net olmasa da duyuluyordu.
Yarattığı kargaşadan dolayı bir utanç sardı onu. En başından çıkıp gitse bunların olmayacağını en iyi bilen kişi kendisiydi.
Adam bir süre sessiz kalıp telefondan gelen ama anlaşılmayan sesleri dinledi. Aradığı sesi duyamıyordu. İstediğini alamamıştı yine.
"Alina?" dedi sorar gibi ama çekindiği çok açıktı. Bunu sormaya cesareti mi yoktu yoksa haksız olduğunu mu düşünüyordu, bunu kendisi bile bilmiyordu.
Utanmak ve daralmak arasında gelip giderken karşı taraf yine sessiz kalmıştı, müsait olmadığı çok açıktı ama bu adamın bazı cevaplara ihtiyacı vardı.
"Bir şey söylemedi. Zaten Rosa ve Haruto kavga etmekten başkalarının bir şey demesine fırsat vermiyorlar. Hyunsuk bile senin hakkında konuşmadı, onları susturmaya çalışıyor."
Adam kafasını salladı. Karşıdaki görmeyecek olsa bile başka bir tepki sunamıyordu ona.
Yavaşça ayağa kalkıp yan tarafından kırık beyaz perdenin altındaki pencereyi açtı. Hava buz gibi olsa da içindeki bu bunalmışlığı alıp götürmesi için havanın içeri girmesine izin verdi.
"Ayrıca dediğini yaptım." dedi karşı taraftaki ses. Adam, dikkatle gözlerini tek noktaya sabitlemiş ve onu dinlemeye başlamıştı. "Alina'ya Haruto'yla arasında bir şey olup olmadığını sordum."
Yine tek tek konuşmaya başladığında ortamın müsait olmadığını anlıyordu ama cevabı bir an önce almak dışında bir isteği yoktu. Artık saklanmıyordu, herkes biliyordu yaşadığını. Üstelik bunu kendisi söylemek isterken kendileri öğrenmişlerdir, bu adamın çekinmesine neden oluyordu.
"Öyle bir şey yok, dedi. Ve üstüne bir de azar işittim Alina'dan. Böyle imalarda bulunma, diye kızdı."
Jeongwoo kısık ama kızgın sesiyle adamı güldürmeyi başarmıştı. İçini bir rahatlama sarmıştı, Rosa'nın yalan söylediğini anlamak onu mutlu etmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
hide and seek ❧ jihoon
Fanfiction❧ hide and seek Hayat seni benden kopardığından beri kanatları kesilmiş bir kuş gibiydim. Nereye uçacağımı bırak nasıl uçacağımı bile unutmuştum. ©helenrensa | 2022