"Ne oldu anlat, neden ikiniz geç kaldınız?"
Alina'nın suratına baktım birkaç saniye ama pek cevap verecek gibi değildi. Beni duymamış gibi davranması sinirimi bozsa da artık bu kadar canını sıkmasına katlanamıyordum. Jihoon için bu kadarı fazlaydı. O Rosa'yla takılırken ya da Alina'yı iyileştirmek için bir girişimde bulunmazken o kendini harap ediyordu. Düzen uzun zamandır böyleydi.
"Kavga mı ettiniz?"
"Evet." dedi kucağındaki ellerine bakarak. Küçük bir çocuk gibi duruyordu ve bu tavrı onu silkeleyip güzel bir fırça çekme isteği uyandırıyordu. Ama onun yerine gülüp arkama yaslandım.
"Dur tahmin edeyim." dedim elimle onu işaret ederek. "O sana kızdı, bağırdı çağırdı sen de sessizce dinledin değil mi?"Hep böyle oluyordu. Alina ilk geldiği günden beri sadece dinlerdi, kim ne derse desin. Hatta arada Rosa'ya cevap veriyor olması şaşırtıyordu beni.
Başını geriye doğru atıp yatak başlığına yasladı ve iki yana salladı. Kumral ya da koyu sarı denebilecek saçları siyah başlığın üstünde daha da açık renk görünüyordu.
"Ben bağırdım çağırdım, hesap sordum, sorguladım."
Kendini yutkunmaya zorlasa da başaramadı, son raddeye gelmiş olmalıydı. Kapattığı gözlerini açıp başını yasladığı yerden kaldırdı ve bakışlarını gözlerimde sabitledi.
"Tek kelime edemedi Haruto! Kayda değer tek kelime bile edemedi."
Omzumu silktim rahatımı bozmadan. "Buna şaşırman hata. Zaten kayda değer bir şeyler yapacak olsa bu halde olmazdın."
Benden beklediği o sahte desteği alamadığında tekrar yasladı başını geriye. Üzülmesini istemiyordum ama onu boş yere umutlandırmak yapacağım en kötü şey olurdu. Hem de Jihoon'un kimsenin kırık kalbini onarmak gibi bir amacı yokken bunu yapamazdım. Tek yapabileceğim onun tatlı rüyalara dalmasını engelleyip gerçeklerde kalması için çaba göstermekti.
"Sen fotoğrafları mı kaybettin?" dedi tekrar gözlerini kapatırken. Görmeyeceğini bilsem de başımı aşağı yukarı salladım.
"Nasıl oldu anlamadım. Birkaç saat önce, siz gelmeden önce, çekmecemden çıkarıp eski dosyaların arasına koydum." dedim o yerinde kıpırdanıp doğrulurken.
Bu mesele onu biraz da olsa canlandırmış gibiydi. "Duşa girdim, çıktım yarım saat sonra bakmak için dosyaları açtım, yoktu. Hepsinin arasına baktım, yok."
Birkaç saniye gözlerime baktı kınar gibi. Yorgun yüz hatlarına rağmen kendini dik tutmaya çalışarak eğildi bana doğru.
"Sen kaybetmemişsin ki!" dedi kaşlarını kaldırıp. "Sen çaldırmışsın."
Derin bir nefes alıp gözlerimi kaçırdım. Bunu düşünmek istemiyordum, bir yerlerden çıkar umuduyla doluydum hâlâ.
Eğer çalındıysa aklıma bile getirmek istemediğim bir ihtimal vardı, eğer o gerçekleştiyse bitmiştik. Tüm planlarımız altüst olacaktı.
"Ya Rosa-"
"Hayır." dedim sözünü keserek. Korktuğum şeyi dillendirmesi hoşuma gitmemişti. Bu ihtimali duymak istemiyordum. O fotoğraflar sadece bizden birinde olmalıydı, en kötü ihtimalle Jihoon'da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hide and seek ❧ jihoon
Fiksi Penggemar❧ hide and seek Hayat seni benden kopardığından beri kanatları kesilmiş bir kuş gibiydim. Nereye uçacağımı bırak nasıl uçacağımı bile unutmuştum. ©helenrensa | 2022