"Bu gece Amerikanların mühimmat deposuna baskın yapılacak." Amir'in sözlerine karşılık havalandı kaşlarım. Böylesine büyük bir işle gelmesini beklemiyordum.
Gözlerim karşımda oturan Jihoon'a kaydığında bir yandan detaylar veren Amir'i dinliyor diğer yandan da önündeki dosyayı karıştırıyordu.
"Alina, Rosa ve Jeongwoo." dediğinde ilgiyle baktım yüzüne. "Siz burada kalacaksınız. Göreve gelmiyorsunuz."
Jeongwoo'nun itiraz edeceğini düşünüp ona baktığımda o rahatça arkasına yaslanmış, gevşek bir gülüşle bakıyordu etrafa.
Merdivenlerden gelen adım sesleriyle başımı çevirdim. Misa, Haruto ve Rosa birlikte aşağı iniyorlardı. "Kim gelmiyor göreve?"
Rosa tek kaşını kaldırmış Amir'e bakarken küstah tavrına göz devirdim. "Sen."
Jihoon kısaca cevapladığında Rosa kaşlarını çattı. "Yalnız mı?"
"Alina, sen ve Jeongwoo." dedi Amir sabırsız bir tavırla. Ona laf anlatmak istemiyor gibiydi.
"Ben görevde olmak istiyorum, bunlara burada kalamam." Göz devirip arkama yaslanırken Amir de sabır diler gibi yukarı baktı. O bile bıkmış olmalıydı artık Rosa'dan.
"Biz özellikle seninle evde kalmak istedik Rosa. Lütfen kırma bizi." Jeongwoo gerçekçi bir tavırla dalga geçerken ifadesiz kaldım. Rosa ise göz devirip kendini tekli koltuğa atmıştı.
Kafamın içi doluydu ama hiçbir şey düşünemiyordum. Tıpkı hiçbir şey yemediğim halde tok hissetmem gibi.. Tamamen soğuk ve soyutlanmış hissediyordum.
En son dünkü öpüşmeden sonra hiç konuşmadığım ve aramızda soğuk rüzgarlar estiğini hissettiğim Jihoon'la konuşmak istiyordum, ne konuşacağımı bilmeden. Sadece onunla zaman geçirmek istiyordum.
"Detaylar dosyalarda var. Sadece Jihoon ve Hyunsuk bu detaylar konusunda dosyalara bakacak ve onlar sizi gereken konularda bilgilendirir."
Amir ayağa kalktığında gözlerim Jihoon'un bana bakan gözlerini buldu. Bakışlarında ne olduğunu çözemesem de farklı bir şey vardı.
Hyunsuk, Amir'i geçirmek için onunla birlikte kapıya doğru ilerlerken bacağımda hissettiğim dokunuşla döndüm. "İyi misin?" Jaehyuk ilgili gözlerle bana bakıyordu.
Sorduğu soruya kaşlarımı çattım. Çünkü kötü hissetmiyordum, içimde garip bir burukluk vardı ama onu dışarı yansıttığımı düşünmemiştim.
"Evet?" dedim sorar gibi. "Neden sordun ki?"
"Bi' garipsin." dedi ve sanki kaçmak ister gibi hızla ayağa kalktı.
Sanırım gerilmişti ama onu umursayacak halim yoktu. Ayağa kalktım ve az önce mutfağa girdiğini gördüğüm Jihoon'un yanına gitmek için hareketlendim.
Jaehyuk bembeyaz olmuş yüzüyle masadaki sürahiden kendine su dolduruyordu. Asıl garip gözükenin kendisi olduğunu umarım fark ederdi.
Jihoon buzdolabının önünde soğuk su şişesini kafasına dikerken suyunu bitirmesini bekledim. Beni gördüğünde şişeyi indirip şaşkınca baktı bana. Uzun zamandır yanına yaklaşmadığım ve her yakınlaşmada bağırıp çağırdığım için şaşırmış olmalıydı.
"Bugün kulübeye gidelim mi?" dedim gergince. Reddederse kendimi kötü hissederdim ama yine de deli cesaretiyle sormuştum bunu. Sanki olabilecek herhangi bir şeyi umursamıyormuş gibiydim bugün.
"İkimiz.." dedi durakalıp. "Birlikte mi?"
"Evet." Mırıldanmak yerine direkt cevap verdiğimde ben de şaşırmıştım bu halime. Kıpır kıpırdı bugün ruhum, içimi kaplayan burukluğa rağmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hide and seek ❧ jihoon
Fanfiction❧ hide and seek Hayat seni benden kopardığından beri kanatları kesilmiş bir kuş gibiydim. Nereye uçacağımı bırak nasıl uçacağımı bile unutmuştum. ©helenrensa | 2022