"Alina, çabuk çıkın oradan, tehlikedesiniz!"
Jihoon'un sözlerinin ardından Jeongwoo'ya baktım. Büyük bir adımla kapıya yaklaştığında dışardan ayak sesleri geliyordu.
Kalp atılım hızlanırken onunla bakışmak dışında bir şey yapamamıştım birkaç saniye boyunca. Gittikçe yaklaşan seslere karşılık güçlükle yutkundum.
Onu kolundan tutup alt kattaki kuytu odalardan birine doğru sürükledim. Adımlarımın sessiz olmasına özen gösteriyordum.
Koridorda sessizce ilerlemeye çalışırken çelik kapıdan tıkırtılar duyduğumda dizlerimin titremeye başladığını hissediyordum. Anahtarların birbirine vuruş sesi kulağıma gelirken yüzümü buruşturdum ağlamamak için.
Anahtarın kapıya girme sesini duyduğumda sanki göğsüme bir bıçak saplanmışçasına kesilmişti nefesim. Bakamadım Jeongwoo'ya. Kalbimin ağzımda attığını hissediyordum. Gözlerimi sıkıca kapatıp sakin kalmaya çalıştım ve odanın kapısını açtım.
Sessizce kapıyı kapattığımda giriş kapısından gelen sesler duyulmaz olmuştu ama şimdiye içeri girdiklerine emindim.
"Burada saklanamayız, öldürürler bizi!" Jeongwoo ellerini havada salladı telaşla ve sonrasında saçlarını karıştırdı. Korku dolu gözlerle bakıyordu etrafa ve gözlerime bakamıyordu.
"Kaçacağız." dedim perdeyi yavaşça aralarken.
"Etrafı sarmış olabilirler." dedi Jeongwoo korku dolu gözlerle bana bakarak. Benim de ondan çok farkım yoktu.
Titreyen elimi uzattım pencerenin koluna. "Başka çaremiz yok."
Pencereyi sessiz olmaya özen gösterek açtığımda başımı hafifçe çıkarıp kontrol ettim etrafı.
Ay ışığının beyaz kar birikintisine vuruşundan etraf çok karanlık değildi ve kimseler yoktu karanlıkta. Olsalar bile nurada durup ölmeyi beklemekten daha iyiydi kaçmayı denemek.
"Misafiriniz geldi!"
Olgun olduğu belli olan bir erkek sesi salondan olduğumuz odaya gelirken ardından büyük bir kahkaha atmıştı. Ellerimin ciddi anlamda titrediğini hissettiğimde pencerenin pervazına yasladım ayak tabanımı.
Kontrol edemediğim nefes alışveriş hızıma meydan okuyup kendimi zemin kat olan pencereden dışarı attım.
Korkuyla etrafa bakındım, kimseler yok gibiydi. Jeongwoo'ya elimle gelmesini işaret edip bahçenin çıkışa doğru koştum.
Soğuk yüzüme çarpsa da hissettiğim tek şey korkuydu. Kalbim sanki derimin hemen altındaymış gibi hissettiriyordu varlığını.
Hızımı kesmeden patika yola doğru ilermeye çalıştım. Orman yoluna girersek karanlık olacağından izimizi daha kolay kaybettirebilirdik.
İçimden bunun bir rüya olmasını dileyip hıçkırıklarımı yutmayı denedim. Görüş alanım gözlerime dolan yaşlar yüzünden bulanıklaşsa da ağlamıyordum, ağlamayı düşünmeyecek kadar yaşam derdi sarmıştı bedenimi ve ruhumu. Gözlerim soğuktan yanıyordu, tıpkı tüm vücudum gibi..
"Kaçıyorlar!"
Tanıdık kadın sesini duyduğumda içimde bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim. İstemsizce çattım kaşlarımı ve soğuk havayı içime çektim. Öleceğini duyduğumda üzüldüğüm Rosa, safını tamamen belli ediyordu bu gece.
Rosa'nın sesinin ardından birkaç el silah sesi duyduğumda irkildim. "Ateş etme, koş!" dedim silahını çıkarmaya uğraşan Jeongwoo'ya seslenerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hide and seek ❧ jihoon
Hayran Kurgu❧ hide and seek Hayat seni benden kopardığından beri kanatları kesilmiş bir kuş gibiydim. Nereye uçacağımı bırak nasıl uçacağımı bile unutmuştum. ©helenrensa | 2022