on sekiz

286 53 198
                                    

"Jihoon'un gelmesini isteyen kişi çok az. İstemiyoruz." Jaehyuk, rahatça arkasına yaslanırken Hyunsuk ona ters bir bakış attı ve dirseklerini dizlerine yasladı. Oldukça gergin görünüyordu.

Dünden beri bu konunun konuşulması canımı sıkıyordu. Jihoon hakkında ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Konuşmayı ve onu dinlemeyi istiyordum ama bunca şeyden sonra nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Rosa'yla olan yakınlığı da ona olan fikirlerimi etkilemişti.

"İsteyin ya da istemeyin." dedi Amir kararlı bir sesle. "Hepiniz Jihoon'u dinleyeceksiniz. Bunu bir görev gibi kabul edin ve itiraz etmeyin. Sonra karar verirsiniz."

Sertçe yutkunup arkama yaslanırken bu sabah Amir'le birlikte gelen Rosa oturduğu yerde dikleşti. "Jihoon'un gelmesini ben de istemiyorum. Hem herkesin onu dinlemesine gerek yok."

Şaşkınca Rosa'ya baktım. Jihoon 'un gelmesini istiyor sanıyordum ama bu fikri beni şaşırtmıştı. Bunun altından bile bir şeyler çıkaracağını düşünüyordum.

"Beni şaşırttın Rosa." Amir dalga geçer gibi ona bakıyordu. "Jihoon'la iyi anlaştığını sanıyordum."

Rosa kafasını sallayarak ona baktı. "Zaten iyi anlaşıyoruz. Sadece onun burada mutlu olmayacağını biliyorum."

İmalı ses tonu hepimizi birer buz kütlesine çevirdiğinde bir şey dememek için kendimi tuttum. Jihoon'u savunmak ya da başka bir şey demek istemiyordum. Bu durum yeterince sıkıcı bir hal almıştı. Jihoon'un burada mutlu olup olmayacağı onu ilgilendirmiyordu. Sinirlenmemek elde değildi. Sanki Jihoon'la yıllardır birlikte çalışan biz değilmişiz de kendisiymiş gibi konuşması onu boğmak istememe neden oluyordu.

"Mutlu olup olmayacağına sen mi karar veriyorsun?" Hyunsuk ona bakmadan konuşurken bu durumun onu da rahatsız ettiği belliydi.

Rosa ukala yüz ifadesini takınarak ona bakıyordu. "İyi tanıyorum diyelim."

Göz devirip derin bir nefes aldım. Onun birkaç ayda tanıdığı Jihoon, bizim yıllardır tanıdığımız Jihoon'la aynı kişi değildi sanırım.

Haruto'ya ufak bir bakış attım. Stresle dizini sallıyordu. Dün geceki fotoğraf mevzusundan sonra hiç konuşmamıştık ama her şey daha mantıklı gelmeye başlamıştı.

Rosa'nın en çok benden nefret etmesini yerimi almak istemesine bağlamıştım ama beni yine şaşırtmayı başarmıştı.

Odasına girdiğim gece, o ağlarken elinde fotoğraflar olduğunu fark etmiştim ama bu kadar büyük bir işe cesaret edebileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti.

"O iğrenç ellerini üstüme sürme! İğreniyorum senden."

O gece böyle söylemişti ve kafama takmamıştım ama şimdi çok mantıklı geliyordu. Her şey anlamlıydı artık.

Bu konuyu detaylıca konuşmuş olsak bile ikimiz bu konuda bir şey yapmalı mıyız, emin olamamıştık. Amir'e söylememekte Haruto da en az benim kadar kararlıydı. Rosa'nın ne bok olduğunu öğrense de üstünü kapatır ve muhtemelen bizi daha da gözden çıkarırdı. Rosa'ya karşı bir hassasiyeti vardı ve bu oldukça sinirlerimi bozuyordu.

"Ne zaman gelecek?" Junghwan başını yerden kaldırmadan konuşurken Amir ona bakıyordu. Bakışları birkaç saniye onun üzerinde kaldı, yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Sanırım içimizde acı çektiği için üzüldüğü tek kişi Junghwan'dı. Biz pek umrunda değildik.

"Aslında o hemen gelmek istedi." dediğinde şaşkınca Amir'e baktım. Ciddi görünüyordu. Jihoon'un gelmek istemesi bana biraz garip gelmişti, bizi hatırlıyor olması komikti. Bu kadar istiyorsa bunca zaman saklanmamalıydı. Ya da aramızdan birilerini seçip bizi bir kenara atmamalıydı.

hide and seek ❧ jihoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin