"Herkes birbirinden ayrı duracak. Ben önden yalnız gireceğim. Alina'nın nerede olacağını biliyoruz. Doyoung ve Yoshi Alina'nın yakınında bir yerde durun. Asahi ve Mashiho zaten siz yapmanız gerekeni biliyorsunuz." Herkes Hyunsuk'u onaylarken gergindim. O ise hiç durmadan konuşuyor, hatırlatmalar yapıyordu. "Junghwan, Rosa, Jeongwoo ve Yedam buradan dışarı asla çıkmayacaksınız. Önemli bir durumda direkt beni arıyorsunuz."Hyunsuk konuşmayı bırakıp koltuğa attığı paketi aldı. Karton paketin içinden şeffaf bir poşette renkli maskeler çıkardığında şaşkınca baktım. Amir bu işe gerçekten önem vermiş gibi görünüyordu.
"Herkes birbirinin maskesini iyice baksın. Birbirimizi kaybetmek gibi bir aptallık yapmayalım." dediğinde herkese maskesini uzatıyordu.
Bana uzattığı gümüş renginde, parlak bir maskeydi. Alın ve göz bölgemi tamamen kapatacak bir maskeydi. Sadece dudaklarım görünecekti.
Mashiho ve Asahi'ninkilere baktım. Aynı, beyaz maskeyi almışlardı. Bugün biraz yorulacaklardı. Amir onları mutfaktan içeri sokacaktı ve tüm gece garsonluk yapacaklardı. Hem her masada ne dönüyor az çok fikir edinmek hem de birbirimizle iletişimi sağlayabilmek adına böyle olması iyiydi. Miles yanımdayken sürekli telefonuma bakamazdım sonuçta.
Onlar konuşurken merdivenin alt tarafındaki, mutfak tarafındaki, aynadan son kez kendime baktım. Davete uygun göründüğümü düşünüyordum. Ellerime geçirdiğim uzun, deri eldivenler aksesuar gibi dursa da işimin birer parçasıydılar.
Siyah, mini elbisem ve tepeden at kuyruğu yaptığım saçlarım gayet iyi görünüyordu. Miles'ın ölüm gecesi için yapabileceğim en iyi kombindi.
Aklımdan çıkmayan bir diğer şeyse bu davete Jihoon'suz gidecek olmaktı. Böyle ortamları sever ve genelde kaos çıkarmadan dönmezdi.
Böyle davetler daha önce de olmuştu ama o dönemler yeni olduğum için ben evde kalan ekipteydim ve onların anlattıklarından biliyordum bunları. Hyunsuk evde kalırdı ve Jihoon giderdi. Şu an başımızda aklı başında ikinci bir kişi olmadığından Hyunsuk bizimle geliyordu.
Onu koluma takmak varken onu öldürdüğünü iddia eden bir herifle gidecektim. Bu iğrençti.
Aynadan uzaklaşıp bizimkilere yaklaşırken seslendim.
"Ben çıkıyorum."Hyunsuk arkamdan dikkatli ol şiirini okurken siyah kabanımı ve altına sakladığım ceketi alıp çıktım. Dikkatli olmasam bile artık Miles defteri kapanacaktı. Kendime şüphesiz bir güvendim vardı bu konuda, onu öldürmek benim için kutsal bir görev gibiydi.
Arabama binip ormanlık yola kadar sürdüm. Tenha ve kulübeye yakın bir köşede durdurup indiğimde etraf sessizdi. Oldukça soğuk hava tenime işkence ediyordu.
Hızlı adımlarla kulübeye girdiğimde ilk işim loş ışığı açmak oldu. İçerisi boş ve Junkyu'yla geldiğimiz günkü gibiydi. Ondan sonra gelen olmamış gibi görünüyordu.
Yatağın altına eğilip yerin altına açılan sürgülü kapağı kendime doğru çektim. Ağır kapak açıldığında içerisi karanlık olduğundan bir şey görünmüyordu. Telefonumun flashını açıp içine doğru tuttum.
Bu bölmede silahları saklıyorduk. Tabi, tamamını değil. Sadece elimizin altında olması gerekenler buradaydı. Jihoon girdiyse burada da bir iz bırakmış olmalıydı.
Silah sayıları bile aynıydı. Hiçbir değişiklik yoktu. Öfkeyle ittirdim kapağı. O eminim buralarda bir yerdeydi ama asla elimle gösterebileceğim tek bir somut delil yoktu.
Zarfın içinden çıkan kağıdın yeni yazıldığını bile kanıtlayamazdım ki!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hide and seek ❧ jihoon
Fanfiction❧ hide and seek Hayat seni benden kopardığından beri kanatları kesilmiş bir kuş gibiydim. Nereye uçacağımı bırak nasıl uçacağımı bile unutmuştum. ©helenrensa | 2022