beş

292 47 195
                                    

"Alina'nın resmi adı Wilma Teller mı?" dediğinde sertçe yutkundum.

Junghwan'ın yüzünde oluşan gülümseme beni de mutlu ederken herkes biraz olsun rahatlamıştı.

"Hayır. Tam adı Alina Julia Howard." dediğimde başını salladı ve telefonla konuşmaya devam etti.

"Tamam haber verdiğin için teşekkür eder-"

Karşı taraf konuşmasını böldüğünde sustu ve gözlerini halıya odakladı. Arada kaşlarını çatıyor, yüzünü buruşturuyordu. Çok iyi bir konuşma olmadığı belliydi.

Birkaç kez göz göze gelmiştik. Sağ elinin işaret parmağını kaldırıp 'bir dakika' der gibi çıktı odadan. Bu hareketi kaşlarımı çatmama neden olmuştu.

"Wilma, Amerikan ajanı." dedi Yedam kısık bir sesle. Kafamı şaşkınca kaldırıp baktım. "Nereden biliyorsun?"

Bir süre sessiz kalıp gözlerime baktı. Bir cevap beklediğimi belli etmek için baktım gözlerimi kaçırmadan.

Gözleri, benimkileri bırakıp etrafta dolaştı. "Şey," dedi yine kısık sesle. "Amir'in dosyalarının içinde tanımlanan Amerikan ajanlarının isimleri ve fotoğrafları vardı. O dosyayı görmüştüm, oradan hatırladım."

"Hm." Tatmin olmadığımı homurdanarak belli ettim. O dosyadan benim bile haberim yokken onun eline geçmesi tehlikeliydi.

"DNA testi çıkmamış ama cesedin kimliği teşhis edilmiş. Wilma Teller adında bir kadın. Kırmızı bültenle aranıyormuş, Amerikan ajanıymış." Amir içeri girerken konuşmuştu.

Yedam gerçekten tehlikeli şeyler biliyordu. Bu bilgiyi bahsettiği dosyadan aldıysa bunu bilmek haddine bile değildi.

"Alina değilmiş!" Junghwan sevinçle yanındaki Mashiho'ya döndüğünde o kafasını sallamakla yetindi.

O ceset Alina'ya ait değilse başka bir sorunumuz vardı.
"O zaman Alina nerede? Hala tehlikeli bir durumdayız."

"Bilmiyorum." dedi Amir. Fazla rahatlamış görünüyordu. Hastanede gergin olmaması dikkatimi fazlasıyla çekmişti ama şu an omuzlarından büyük bir yük atmış gibiydi.

"Ve Jihoon'un arabasının bulunduğu alanda telefonu da bulunmuş. Ve bir de kanlı bıçak." dediğinde hepimizin dikkati onda toplanmıştı.

Jihoon'un adının geçmesi bile tüylerimi diken diken ediyordu. Bu konuda yeni gelişmeler olması ise ona zarar veren piçlere biraz daha yaklaştığımızı gösteriyordu. Onları gebertmek için büyük bir heves vardı içimde.

"Kanın Wilma'ya ait olmadığı ortada çünkü kan lekeleri yeni değil. Jihoon'a ait olup olmadığını anlamak için test yapıyorlar."

"Telefon peki, çalışır durumda mı?" Jeongwoo mantıklı bir soru sorduğunda kafamı salladım. Telefon çalışır durumdaysa bizden başka kimsenin eline geçmemeliydi, bu bizi bitirmek için yeterli olurdu.

"Bilmiyorum. Üstünde kan yokmuş, kuyunun içinde bulunmuş. Jihoon muhtemelen kaçarken telefonun onlar tarafından bulunmaması için oraya attı, başarılı da olmuş."

Alina;

Yanımda diz çöküp oturan Junkyu'ya baktım. Saatlerdir benimle birlikte bekliyordu.

"Merak ederler, git istersen bekleme sen." dediğimde omuz silkti.

"Bekleyeceğim." dediğinde yüzünü dikkatle inceledim.

hide and seek ❧ jihoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin