on iki

238 49 191
                                    

"Mantıklı." dedi arkasına yaslanırken. "Jihoon'un ölümüyle alakalı sır, Amerikanların başına bela oluyor."

Hyunsuk'u onaylar gibi salladım başımı. Kulübeden geldiğimden beri bu konuyu konuşuyorduk. Hala bir çıkış yolu ya da ortak bir fikre varamamıştık.

Ağzımı açıp tek kelime etmeye niyetim yoktu. Onlar tüm ihtimalleri bir kenara bırakıp Jihoon yaşıyor diyemiyorlardı.

Asahi, başını önüne eğmiş derin düşüncelere dalıp gitmişti. Hyunsuk'u dinleyip dinlemediğini anlamak zordu. "Bazen," dedi ona baktığımı fark etmiş gibi kafasını kaldırıp bana bakarken. "Alina'ya hak veriyorum. Jihoon yaşıyor hissi oluşuyor."

Şaşkınca ona baktım, bunu gerçekten ciddi bir ifadeyle söylüyordu. Onlar için sadece ufak bir ihtimaldi bu, benim içinse koca bir gerçek sayılabilirdi.

Hyunsuk boğazını temizlediğinde bunun sahte olup olmadığına karar verememiştim. Gözleri Asahi'deydi. Onların kısa bir süre göz göze geldiklerini ve Asahi'nin başını salladığını fark etmiştim. Aralarındaki her neyse Asahi'nin kesilen sözünü aklıma getirmişti. Hyunsuk onu susturmuştu.

"Olayın daha başındayken gördüğüm o adam o-"

Asahi bıkmış gibi arkasına yaslanırken kendimi yokladım birkaç saniye. Jihoon'u aramaktan, onun hayatta olmadığını sorgulamaktan bıkmış mıydım?

Birkaç saniye bunu düşündüm kendi içimde. Sanırım bıkmamıştım. Hala bu işin sonuna gidecek gücüm vardı. Çünkü eğer Jihoon yaşıyorsa ve yanımızda değilse bize ihtiyacı vardı. Yardımımızı beklediğine emindim. Öyle olmasa çıkar gelirdi, onu herhangi bir gücün bizden ayrı koymayacağına karar vermiştim en son.

Sessiz salondaki bu ortamı bozmak istemesem de artık ipucu olarak nitelendirdiğim şeyleri kendime saklamak istemiyordum. Tanıdık yüzlere baktım tek tek. Hepsi düşünceli görünüyordu.

Önceden sürekli sorunlarımız var gibiydi, sürekli bir şeylerle meşguldük ama şimdi tüm iş güç bir yanda kalmıştı. Aslında o zor geçtiğini düşündüğüm günlerin hepsi mumla arayacağım günlermiş, bunu anlamıştım. Ve hepsinin de bedeli varmış.

"Jihoon'un arabasından çıkan kutuda mektuplar vardı." dediğimde kafalarını hızlıca bana çevirdiler. Hyunsuk'un gözleri benimkilere buluştuğunda, Jihoon'un hislerinden bahsedeceğimi sanıyor gibi bir hali vardı.

"İçinde aceleyle yazıldığı belli olan bir not vardı. Daha fazla ağlamayın gibi bir şey yazıyordu."

Hepsinin gözü hayretle açılırken birbirlerine baktılar. Hyusnuk kocaman açtığı gözlerini birkaç saniye zemine sabitledi. Şoku atlattığında eliyle bana kalkmamı işaret etti. "Getir bana o kutuyu, çabuk."

"Bizim neden haberimiz yok bundan?" dedi Haruto yine kavga etmeye yer arar gibi.

Bu çocuk ölürken, melekle kavga edecek bir tipti. Artık onu sorgulamayı bıraksam iyi olacaktı. Haruto tam olarak kendine özgü, ağlak ve kavgacı biriydi. En kısa tanımı bu olurdu.

"Aptalca şeylere kafanı yormaman için." Rosa'nın sesi kulaklarıma dolduğunda göz devirdim. Jihoon meselesinin aptalca olduğunu söyleyerek kendi ölümünü hazırlıyordu. Sabrım azalmıştı. "Şu kızın aklına uymayın, Amir size yanlış bilgi vermiyor." dediğinde merdiven basamağının önündeydim.

Gülerek arkamı döndüm. "Biz Amir'in yanlış bilgi verdiğini söylemedik ki."

Amir'in yanlış bilgi verdiği lafını kendi söylemişti. Açıkçası, bu bana bir itiraf gibi gelmişti. Amir'in bize yanlış bilgi verdiğinin itirafı. Amir ve Rosa, ikisi de pek hoşlandığım insanlar değillerdi. Bu yüzden her şeyi onların aleyhine kullanmaktan çekinmeyecektim.

hide and seek ❧ jihoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin