İstanbul

4.8K 266 26
                                    

İYİ OKUMALAR :)

Kapıyı çarparak çıktı. Koridordan kırılma, devrilme ve bağırışma sesleri geliyordu. Gitti. Ben 'Git' dedim ve gitti. Gözlerimde ki yaşlara engel olamayıp ağlamaya başladım. Poyraz ve Kaan hızla kapıyı açıp bize merakla baktıklarında aralarından uzun koridorun sonu gözüküyordu. Kaya, asansöre binmişti. Daha şiddetli ağlamaya başladığımda Çağla hemen koltuktan kalkıp bana sarıldı. Kollarım çiziklerden dolayı sızlıyordu ama bu kalbimin acısının yanında hiçti. Kalbim bildiğin acıyordu. Bir kalp acır mı? Kalpsin sen. Kalpliğini bil, kan falan pompala. Ama acıyordu işte.

" Ağlama.. Hepsi geçecek, bana güven. " diye Çağla hala bana sarılırken mırıldandı. Geçer miydi? Sanmıyorum. Tam ona kavuştum derken, kendi ağzınla ona gitmesini söylemek.. Ah!

***

Taburcu olup eve geldiğimde annem bu halimi görünce bayılmıştı. Evet, bayıldı. Çok abartıyorlardı, sadece araba çarpmıştı. Bunu bu kadar umursamaz söyleyebiliyorum çünkü kollarımdan çok, kalbim acıyordu. Tam bir hafta raporluydum. Ve bir hafta içerisinde yatağımdan hiç kalkmayıp, nefes alan bir ölü gibi yaşamıştım. Babam, bana araba çarptığını öğrenir öğrenmez ilk uçakla İzmir'e gelmişti. Ne kadar ciddi bir durum olmadığını anlatmaya çalışsam da, babaydı işte. Bu bir hafta içerisinde Kaya aramamış, gelmemişti. Ve bu yeterince canımı yakıyordu. Ne zaman Kaan'dan ya da Poyraz'dan Kaya hakkında bilgiler almaya çalışsam, ağızlarında bir şeyler geveliyor hemen konuyu kapatıyorlardı. Ve bir haftanın sonunda rapor bitmişti ve okul zamanı gelmişti. Alev'in yüzünü görmek.. Ah, kesin sinir krizine girecektim. Sıkıntıyla okul formamı giydikten sonra hazırladığım çantamı alıp aşağı indim. Herkes masada oturmuş, kahvaltı yapıyordu.

" Günaydın benim biricik kızım. " deyip babam bana gülümsediğinde bende gülümsedim. Çağla'da bana bakıp gülümsedi.

" Herkese günaydın. " dedikten sonra Çağla'nın oturduğu sandalyenin başına gittim.

" Hadi, kahvaltını yap Kayra. " diye annem masayı işaret etti. Hiç iştahım yoktu.

" Kahvaltı yapmak istemiyorum. " dediğimde, buna pişman oldum. Babam uzun bir konuşma yapıp beni masaya oturtmuştu. Hızla bir şeyler atıştırdıktan sonra, Çağla'yı da alıp evden çıktım. Okula gitmek istemiyordum. Sıkıntıyla nefes verdikten sonra hemen gözlerimi bahçede gezdirdim. Kaya yoktu. Okulun içine girdiğimizde Çağla kendi sınıfına girdikten sonra merdivenlerden çıkmaya devam ettim. Dalgın dalgın adım atarken başım döndüğü için düşecektim ama arkamdan kolumu biri tuttu. İçim heyecanla dolarken, ümitle hemen arkama baktım. Kaya değildi. Enes gülümseyerek bana bakıyordu.

" Dikkatli olmalısın. " dediğinde zorla gülümseyip başımı salladım. Dikkatli olmalıydım. Artık her zaman yanımda olan, beni koruyan, düşecekken kolumdan tutan ve sonra dalga geçmeyi de ihmal etmeyen Kaya yoktu.

" Teşekkür ederim. Biraz dikkatsizimdir. " derken merdivenlere bakarak çıkmaya devam ettim.

" Önemli değil. Bir haftadır okulda yoktun ve merak ettim. En son, ders çalışacaktık ama sen koşturarak bahçeye çıktın, bir şey mi oldu? "

Çocuğu kütüphanede unutmuştum!

" Okuldan acil çıkmam gerekiyordu ve o sırada yolda araba çarptı. Ben gerçekten çok özür dilerim, seni unuttum. " diye mahcupça ona baktığımda kaşlarını kaldırdı ve bana baktı.

" Ciddi bir şey olmadı değil mi? " diye aceleyle sorduğunda ona uzun bir şekilde olayın nasıl olduğunu -Kaya ile olan kısımları atlayarak- ve ciddi bir durum olmadığını anlattım. Enes gerçekten iyi bir çocuktu. Ayrıca tahmin ettiğim gibi çok kafa dengi. Bunu öğretmenlere tavırlarından anlamıştım. Beni güldürmeyi de başarıyordu. Sınıftakilerden öğrendiğime göre, Kaya da bir haftadır okula gelmiyormuş. Alev'in sınıfta olmayışı beni rahatlatmıştı. Bir iki ders sıkıntıyla geçtikten sonra, Çağla teneffüste sırt çantasıyla bizim sınıfa girdi ve yanıma geldi.

Tek Şerit (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin