Karşımdaki pelerinli adam hala bana bakarken ben de bakışlarımı üzerinden çekmedim.San'a işaret verdiğimde kılıcımı kılıfıyla beraber bana attı.Hızlı bir şekilde tuttum ve kılıcı kılıfından çıkarıp boğazına dayadım.
"Sana kimsin dedim."
Önünde bağladığı ellerini açmadan işaret parmağını hareket ettirdi ve bir adım geri çekildi.Kılıcı ona doğru uzatmaya çalışıyordum fakat kıpırdayamıyordum.Kolum havada ve hareketsiz öylece duruyordu.
"Sen-"
"Taeri."
Tayfadaki herkes benim kadar hareket edemememe şaşkındı.Hepsi kılıçlarını ve silahlarını alıp pelerinli adamın etrafını sardığında yan bir şekilde gülümsedi ve ellerini iki yana açarak yavaşça kaldırdı.
Herkes elindeki silah ve kılıçlarla öylece kaldı,benim gibi hareket edemiyorlardı.Prens,yaver ve Jisung hala oldukları yerdeydi.Jisung'a baktığımda onun da ayağa kalktığını gördüm.Prens pelerinli adamın önünde durduğunda eğilip selam verdi.
"Prens Min."
"Beni nereden tanıyorsun?"
"Kral Min tarafından sizi bulmak için görevlendirildim."
Prens hepimizin üzerinde göz gezdirip pelerinliye döndü.
"Onları bırak."
"Silahlarını bana doğrultan adamları mı?"
"Sana zarar vermeyecekler."
Pelerinli adam gözlerini bana çevirip bir süre baktı.Parmağını tekrar oynattığında kılıç tutan kolum hızla indiğinde kılıcım yere düştü.Tayfadaki herkesin kılıcı ve silahı da düşmüştü.Hepsi şaşkınlıkla pelerinli adama bakarken ben de onu incelemeye başladım.
Üzerindeki sarı işlemelerle dolu siyah pelerinin altından ela gözlerini görebiliyordum.Bir gözünde parlayan çizgi şeklinde iz vardı.Pelerini yere kadar uzundu.
Bakışlarımız birbirini bulduğunda prense döndü.Prens de benim gibi onu inceliyordu.Merakına yenik düşüp sordu.
"Sen nesin?"
Bir şey demediğinde gözlerimi kısıp baktım.
"Prens için geldin fakat onu almadın ve bizi ele vermedin."
Ela gözleri beni buldu.
"Müdahale etsem de kaderi değiştiremem."
"Bu da ne demek?"
"Yaşanması gereken her şey yaşanıyor demek."
Garip cümleleri ve hali güven vermiyordu.Ona biraz daha yaklaştım.
"Bizi nasıl buldun?Peşimizde hiçbir gemi yoktu."
"Yeteneklerim var."
Gülümsedi."Jung Hoseok."
İsmimi söylemesiyle tayfanın mırıldanmalarını duydum.Karşımdaki adamın kolundan tutup hızlı adımlarla merdivenlere yöneldim.İnmeden önce durup arkamı döndüm.
"Kimse aşağı inmeyecek!"
Herkes kafasını salladığında merdivenlerden inip pelerinli adamı buruşukların uyuduğu yerdeki sandalyelerden birine oturttum.Ellerini masaya koydu,kafası öne eğikti.Elimi uzatıp pelerinini açacağım sırada hissetmiş gibi hızlı bir hareketle kafasını yana çekti.Diğer sandalyelerden birini alıp karşısına çektim ve oturdum.
Onu yine incelemeye başladığımda gözlerimi kısarak baktım.
"Kral Min nerede?"
"Nicheon'da."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire and rose | Sope
FanficKralın emriyle ganimetlerine el konulan korsan red head öfkelenir ve anlaşma için prensi kaçırmaya karar verir. "İkimiz de kırmızıyız fakat farklı tonlarıyız.Ben yakıcı ve yıkıcı bir ateşim,sen ise gül kadar zarif ve narinsin."