...
'yolculuk başladı' diye geçirdi içinden ve kervansaraydan ayrıldı....
***
Karmakarışık düşler içinde yürüyordu. Bir yandan zihnindeki haritayı incelerken bir yandan rotasını çıkartıyordu. Kumaş satan tezgahları geçtikten hemen sonra bir sokak aralığından geçmesi gerekecekti. Sokağa girdiğinde çeteleşmiş bir grupla karşılaştı. Pek sorun etmiyordu açıkçası. Sonuçta hiç bir insanoğlu onun gücüne rakip olamazdı. Bir grup eşkiyayı kolaylıkla alt edebilecek güçteydi. Kaç kişi olduklarına göz ucuyla baktı. 8 kişi...
Hepsi de siyah bir pelerin giyinmişti. Kapşonları ile de yüzlerini kapatmışlardı. En öndeki yüz kapalı erkek olduğu anlaşılan kişi Ezra'ya doğru bir adım yaklaştı ve dövüşü başlattı.
Sağ kroşe'yi çevik bir hareketle bloke eden Ezra, rakibinin açığını bulup kara ciğerine ağır bir aparkat indirirken arkada kalan 8 kişi ayaklanmaya başlamıştı. Bu sefer uzun boylu olan, kız olduğunu tahmin ettiği kişinin tekmesinden kaçamamıştı. Karnına yediği tekmeden sonra hızla ayağa kalkıp kızın yüzüne serçe direk attığı sırada diğerleri ile de boğuşuyordu. Uzunca bir süre böyle devam etti bu. En sonunda yüzü kapalılar da dinlenmek için geri çekilince, Ezra da dinlenmek için ellerini dizlerinin üstüne koyup nefeslendi. O sırada da bu insanların nasıl bu kadar çevik ve sert olduğunu düşünüyordu. Çok geçmeden yüzü kapalılardan bir ses yükseldi. Ardından ilk başta en önde olan adam çıkıp devam etti. Ezra'ya yaklaşyığında, elleri ile dizlerini tutmayı bırakıp doğruldu ve gardını aldı. Aralarında birkaç adım kaldığı zaman ses belirginleşti.
"Sonunda tanışma fırsatı bulduk, Ezra. Tahminimden daha güçlüymüşsün"
"kimsiniz, ne istiyorsunuz ve beni nereden tanıyorsunuz eşkiyalar?"
"ha - ha - ha..."
Bu soğuk gülüşün altında bir şey olduğu kesindi....
"Efendilerin halefini nasıl olur da tanımam?"
"S- sen n- nereden-"
Daha çümlesini bitirmeden uzun elbisesinin cebinden sivri uçlu hançeri çıkartıp adamın boynuna dayamıştı. Kan kırmızısı gözlerinden öfke fışkırıyordu adeta. Bir eli ile hançeri tutarken diğer eli ile de adamın kapşonunu indirdi. Dik Siyah saçlı, turkuaz gözlü ve uzun boylu birisiydi.
"Söyle! NEREDEN BİLİYORSUN BUNLARI!?"
Sesinin gür çıkmasına izin vermişti ve karşısındakinin de ondan korktuğunu biliyordu. Sadece karşısındaki adam değil, kalan yedi kişi de epey korkmuşa benziyordu. Adamdan ses çıkmayınca diğerlerine yöneldi. Bu sırada bir eliyle hançeri tutup diğer eliyle kaçmasın diye adamın boynunu sıkıca tutuyordu.
"patronunuz epey korkak. Ama... Onun yaşamı sizin elinizde değil mi? Ya konuşursunuz ya da patronunuz ölür."
Yüzleri kapalılardan ses çıkmayınca adam kıkırdamaya başladı. "Eğer beni öldürürsen, Efendi Dean sana öyle şeyler yapar ki, ölmek için yalvarırsın ona."
"kimsin sen?"
Fısıldayak söylediği bu laf, Ezra'nın şaşkınlığını gizleyemiyordu.
"kimsin?"
Hançeri tuttuğu elini sıkarken adam elini kaldırdı ve hançerin keskin tarafından tutarak aşağı indirdi ve sonra geriye çekilip hançeri de kendisine çekti. Boşta bulunup hançerini kaptıran Ezra, adamın ne yapacağını düşündü. Belki onu öldürürdü o hançerle ama öyle olmadı. Adam, hançeri uzağa fırlattıktan sonra tekrar Ezra'ya döndü ve konuşmaya başladı.
"Ben Efendi Dean'ın halefi, Noah."
'Ne, nasıl? Hani ben tektim?'
Ezra'nın aklında bir çok soru vardı.
Kendisinden başka halefler de mi vardı?
Oysa Drake sadece kendisinin olduğunu, diğerlerinin öldüğünü söylemişti.
Peki eğer burada toplam 8 kişi varsa ve zaten sekiz ejderha varsa, kendisi ne oluyordu?
???
'acaba' diye düşündü... 'acaba?'
Günaydın, tünaydın ve iyi akşamlar. Bölümü oylayıp bana destek olursanız çok sevinirim. 🌸🌟🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piece Of Memories
FantasyKadın onaylamaz şekilde bana baktığında benim için endişelendiğini gözlerinde görüyordum. Benim beş yaşımda kaybettiğim gözlerimin parıltısı, tam aksine kadının gözlerinden taşıyordu adeta. Yaşam enerjisi, herkese bulaşan bir hastalık gibi iken ben...