Eğer yaptığı planlar doğru ve eksiksiz şekilde giderse, şu psikopat devlerden de intikamını alabilirdi. Bu planda sadece kendisinin olması, işlerin daha da ağırlaşacağını gösterse de Boris'in o içler acısı halini gördükten sonra tek başına gitmenin daha makul olduğu tanısına vardı. Yıllarca tek başına yaşadıktan, onca soruna tek başına göğüs gerdikten ve defalarca delirmenin eğişinden geçtikten sonra, tekrar bir bağ kurma potansiyeline sahip olan bu insanları tehlikeye atmaya razı değildi. Eğer, yaptığı bu planda takım arkadaşlarına en küçük zarar gelirse, aralarındaki, gelecekte oluşacak incecik o bağı, istemeyerek bile olsa kopartırsa, işte o zaman kendisini affedemezdi. İşe devlerin nerede olduğunu araştımakla başlayacaktı. Herkesin uykuya daldığı bir vakitte, tam gece yarısı olduğunda, deniz yıldızı pozisyonunda, iki kişilik geniş yatağında yatıp tavanı izleyerek ne olduğunu bilmediği düşler kurarken birden aynı sudan çıkmış gibi irkildi ve daha önce mağarada gördüğünü sandığı kitaplarla dolu odaya gitmek istediğini fark etti. Tavanda gözünü takılıp kaldığı yerden ayırmadan yatağın sağ tarafından sağ bacağı sarkıttı ve yaklaşık otuz saniyenin sonunda gözlerini tavandan ayırıp yatağından kalktı. Dengesini kurabilmek için on beş saniye kadar bekledikten sonra üç kapaklı gardropunun ortadaki kapağına sol elini atıp kapağı kendisine doğru çekti. Unuttuğu şey ise kapak sol tarafa doğru açılıyordu ve Ezra şu anda çok yanlış bir yerde durduğundan kapak suratına çarpıp dudağının patlamasına neden olmuştu. Elini acıyla kapağın kolundan çekip eliyle ağzını tutarken;
"Gök Tengri'm bencilliğime kızma lütfen. Planıma uyduğum zaman uçmağa varıp taçlandırılsam bile, gelecekteki kardeşlerimi böyle bir tehlikeye atamam. Affet beni"
Diye yakarışlarının arasında dudağının kanamasını durdurmak için bir bez parçası bulmaya çalıştı. Karanlığın içinde daha fazla sakarlık etmemek için de gaz lambasını çalıştırmıştı. Etrafın loş aydınlığında alışmak için gözlerini birkaç kere kırpıştırdı ve gardropunun orta kapağını tekrar açıp içinde rahat olacağı bir elbisesini giydi ve kitaplarla dolu odaya doğru yola koyuldu.Bir kaç kez yönünü kaybetmesi dışında umduğundan çabuk bulmuştu kütüphaneyi. İçeri girdiğinde, karanlıkta buranın çok daha büyük olduğunu fark etmişti. Rafların arasında dolaşırken gözlünün önünden bir karaltının geçmesiyle buranın ne kadar korkunç olduğunu düşündü. Sırtını sağ tarafındaki rafa dayayıp odanın sonundaki gaz lambasını almak için yavaşça harekete geçti. Raflar bittiğinde arka alanda karanlık dikdörtgen bir hol kalıyordu. Ayak seslerinin kesildiğini duyunca rafa tekrar sırtını dayadı ve karaltının orada olup olmadığı kontrol etmek için yavaşça arkasına baktı. Oradaydı. Aralarında belki on beş adım vardı ve hareket etmiyordu. En azından ayak sesleri duyulmuyordu. Ezra'nın ona baktığını fark ettiğinde ise tekrar adım atmaya başlamıştı. Yavaş ve bir o kadar da sakin adım sesleriydi. Ezra tekrar önüne döndü ve gaz lambasına doğru hızlıca ilerledi. Adımları, duyduğu sesin neredeyse iki katı hızdaydı. On adımın sonunda da gaz lambasının asılı olduğu duvara varmıştı. Uzandı ve lambayı aldı. Ateşini yakmaya çalışırken baya bir uğraşmıştı ve bu süre zarfında da karaltı ona iyice yaklaşmıştı. Belki aralarında bir adımlık mesafe vardı. Ezra sessiz ama derin bir nefes alıp arkasına döndü ve elindeki gaz lambasını silüete doğru tuttu. Kalbi çıkacak gibi atıyordu. Korkudan dilini belki yirmi kere ısırmıştı ve şu anda da karşında silüeti tam anlamıyla görüyordu.
"N'apıyorsun burada?"
Karşısındakini görünce korkusu yerini utanma duygusuna bırakmıştı.
"Noah?"
"Ezra?"
"Noah?"
"Ne yapıyorsun gecenin köründe?"
"E... Şey..."
"E, ney?"
"Gece rüyamdaki ak sakallı dedeler bana garip garip sorular sordular da, ben de kesin bu kütüphanede cevapları bulurum diye düşündüm"
Kendi kendine kafasını sallarken 'bende yalan söyleme yeteneği var be' diye geçirdi içinden. 'ben de az değilim'
"Hım, nasıl sorularmış bunlar? Belki kitap aramanda faydam dokunur."
"yok yok, sen zahmet etme. Ben kendim bulurum."
"Soylesene merak ettim"
"yav boş ver"
"Ezra?"
Takındığı yüz ifadesi, normal ve tatlı sayılabilecek yüz ifadesine kıyasla bin kat daha korkutucuydu. Bu ifadeyi bir de karanlıkta takınınca daha bir korkutucu olduğunu düşündü Ezra.
"Eeeeee.... Şey var ya... Heh Pinokyo!"
"Nolmuş Pinokyo'ya?"
"şimdi, pinokyo 'bunu söylediğim için burnum uzayacak' derse, burnu uzar mı uzamaz mı?"
"Ney?"
"B- burnu uzar mı?"
"uzamaz herhalde?"
"dimi yaa. Ben de öyle demiştim ama ak sakallı dedeler-"
"Ezra ne diyo'n?"
"ee... Ben sağ taraftaki kitaplara bakacağım sen de istersen git uyu"
"sence bu kadar saçma bir sorunun cevabı bu kütüphanede olabilir mi?"
"Bilmem. Denemeden bilemeyiz"
Noah'ın omzundan hafifçe ittirip en sağ taraftaki rafa yöneldi.
"haberin olsun, orası iksir kitaplarının olduğu raf."
Durdu ve duvara yaslanmış sırıtan Noah'a döndü.
"tamam. Sen gitsene ya"
"ben hep buradaydım. İlk ben geldim. Sen git."
"Banane ya. Benim çok işim var. De- yani pinokyonun burnunu araştıracağım."
"burası benim yerim. İzin vermiyorum."
"İzin isteyen yok zaten."
Ezra sinirlenmeye başlamıştı. 'ya şu salak gitsin de işime bakayım' diye geçirdi içinden.
"annen sana görgü kurallarını öğretmedi mi küçük kız?"
Bunu söyledikten sonra bir de pişmiş kelle gibi sırıtmıştı ve bu, söylediği söyler kadar çok yaralamıştı Ezra'yı.
"Ah, pardon ya. Annen ölmüştü, değil mi?"
Ezra'nın anlık gözleri dolmuştu. Ama yaşlı gözlerini sildi ve Noah'a doğru yürümeye başladı.
"hah. minik bebeğimiz ağlayaca-"
Daha sözünü bitirmeden suratına gelen Ezra'nın tekmesi ile kendisine yerde buldu. Yüz üstü yerde yatarken Ezra'da Noah'ın baş ucuna gelip saçlarından tuttu ve bir karış kadar kaldırdı.
"Bana bak muhallebi çocuğu! Seni dinlene dinlene döverim. Bırak eşeğin sudan gelmesini, eşek dünyayı takla atarak dolaşıp gelene kadar döverim. Hakkında bahsetmekten çok hoşlandığın annem dirilene kadar döverim. Güneş batıdan doğuncaya, ay elli sekiz parçaya bülününceye kadar döverim. Haha! Sen beni tanımazsın. Bir şeye yemin ettim mi, yaparım. Sizin gibi AğAğA İğİğİ öĞk HaYaTtA tEk AmAcI bU sAnKi'cilerden değilimdir. "
Noah'ın suratına tiksinerek bakıyordu. Sadece bir tekme atmasına rağmen sol yanağında izi çıkmış, burnu sanki hiç durmayacakmışcasına kanıyordu.
" Ezra, özür dile-"
Ezra, Noah'ın şamatasını dinlemek istemediğinden suratını sertçe yere bastırmıştı. Sonrasında saçlarından iyice kavrayıp yüzüne yaklaştırdı.
"bir dahakine daha dikkatli olursun. Sana artık kızgın değilim"
Dedi ve tekrar kafasını sertçe yere vurdu.
"Eveet. Şimdi aradığım şeyi bulmalıyım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piece Of Memories
FantasíaKadın onaylamaz şekilde bana baktığında benim için endişelendiğini gözlerinde görüyordum. Benim beş yaşımda kaybettiğim gözlerimin parıltısı, tam aksine kadının gözlerinden taşıyordu adeta. Yaşam enerjisi, herkese bulaşan bir hastalık gibi iken ben...