-Doğmak üzere, Kraliçem. Biraz daha dayanın lütfen.
-KRALİÇEM, KRALIM BİR KIZINIZ OLDU
Bir bebek ağlama sesi ile tüm krallık mutluluk göz yaşları dökmeye başlamıştı. Kraliçe Victoria o gün, bir anne olmuştu. Yorgunluktan kısık çıkan sesi ile bebeğini istedi ebeden. Kızına bir an önce kavuşmak istiyordu. Bebeği yavaşça kucağına aldı, bağrına bastı ve "bebeğim, seni çok seviyorum" dedi. O sırada bebek gözlerini usulca araladı. Kızına şok içerisinde bakan kraliçe, hemen eşini çağırdı.
"Sevgilim bunu görmelisin! Kızımızın gözleri, onlar atalarımız olan Efendi Drake'nin gözlerinin aynısı!!"
Bebek bu tedirginlikten rahatsız olmuş ki ağlamaya başladı. Victoria tedirginliğinin bebeğini huzursuz ettiğini anlayınca konuşmayı bıraktı ve bebeği ile ilgilendi. Ama aklı hala bebeğin gözlerindeydi.
Efendi Drake 800 yıl önce yaşamış olan bir kraldı. Büyük bir saltanatın kurucusu idi. Bazı kaynaklarda verilen rivayetlere göre Efendi Drake, döneminin en güçlü lideri olmasının nedenlerinin başında bir ejderha olması geliyordu. Tabii bu rivayetlerin doğruluğu tartışılırdı. Efendi Drake, kan kırmızısı gözleri ile esrarengiz bir şekilde, baktığı insanları küle çevirebilirdi. Bazı kaynaklarda ise Drake'nin bu özelliği yalanlanırdı. Bazı kaynaklarda ise baktığını küle çevirme özelliği, en iyi büyücü ustalarının yapabileceği büyüler ile bağlantılı olduğu belirtilmişti. Kısacası Efendi Drake hakkındaki bilgiler kısıtlıydı.
- Peki kızımızın ismini ne koyacağız Arthur?
- Kızımın ismi Ezra olacak, Victoria.
~Prenses Ezra~
4 yıl 364 gün sonra:
-hazırlıklar tamam mı?
- evet kraliçem, prenses Ezra'nın doğum günü hazırlıkları tamamlandı.
- Güzel, hiç bir eksik istemiyorum.
-Emredersiniz kraliçem.
Ertesi gün prenses Ezra'nın doğum günüydü. Aynı zamanda hayatının dönüm noktası...
Kraliyet salonu pembe ve beyaz ağırlıklı olarak süslenmişti. Her yıl olduğu gibi... Ezra çok heyecanlıydı. Sonuçta artık 5 yaşında olacaktı. İnsanlar ona artık küçük hanım ya da minik leydi demeyecekti. Artık o da annesi gibi bir prensesti. Herkes ona prenses Ezra diyecekti. Annesi Ezra'nın odasına zarif bir şekilde girdi.
- Prensesim hazır mısınız?
- Evet kraliçem
-Çok tatlı olmuşsun meleğim
- Teşekkür ederim Annemm
El ele tutuşup giyinme odasından çıktılar. Beyaz ve pembe ile kaplı kraliyet salonuna geçtiler ve doğum gümü merasimi başladı. İlk önce kral Arthur kısa bir konuşma yaptı. Ardından balerinler zarif hareketler ile kraliyet salonunun içinde dans etmeye başladılar. Herkes mutlu idi.
Saat 23.55~
Kraliçe Victoria salonun ortasına geldi;
- Bu yıl prenses Ezra 5 yaşına girdi. Bu gurur verici bir an. Şimdi pasta kesimine geçelim.
5 katlı, beyaz ve pembe renkli, kenarları beyaz çiçekler ile bezenmiş orman meyveli pasta mutfaktan çıktı ve hizmetçiler tarafından kraliyet salonuna getirildi. Ezra yavaş adımlar ile pastanın olduğu masaya yaklaştı ve hizmetçilerin getirdiği 8 basamaklı merdivenin basamaklarını çıkmaya başladı. Mumların olduğu son kata ulaştı ve mumlara doğru eğildi. Mumları üflemeden önce dileğini dile getirdi.
-dileğim ülkemin daima barış ve huzrun kollarında olmasıdır. Dedi
23.59
Mumlardan birisi söndü, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü ve sonuncusu...00.00
Ezra dengesini kaybetti ve soğuk zemine kapaklandı. Aynı zamanda çığlık atıyordu. Bu korku ve acı birleşimi bir çığlıktı. Canı yanıyordu. Birden elbisesinden yırtılma sesleri geldi. Sırtından iki adet damarlı, koyu kan renginde şekilsiz şeyler çıkmaya başladı. Aynı zamanda ensesinin 1 karış altından itibaren hiç durmadan kan akıyor, diğer yandan da bu biçimsiz şeyler adeta ejder kanadı biçimini alıyordu. Ezra’nın çığlıkları hiç durmuyor, annesinden yardım dileniyordu. Arthur çoktan hekimleri çağırmıştı. Hemen kızının yanına koştu. O sırada Victoria zaten kızının başındaydı.
Ezra’nın ellerini tutmak ve ona dayanmasını söylemekten başka bir şey gelmiyordu ellerinden. Kızları kan kaybından ölmek üzereydi ve kral ile kraliçe bile olsalar Arthur ve Victoria’nın elinden bir şey gelmiyordu.
Hekimler gelene kadar Ezra'nın sırtındaki yara kapanmıştı esrarengiz bir şekilde. Kanatımsı damar yığını da ortadan kaybolmuştu. Etrafta kan izi bile yoktu. Sadece Ezra'nın elbisesinin sırtında kocaman bir delik vardı. Kimse ne olduğunu bilmiyordu. Hekimler ne olur ne olmaz diye O’nu revire aldılar. Ezra çok şaşkındı ve daha demin hissettiği ölüm acısının verdiği yorgunluk ile annesinin kucağına yığılıp kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piece Of Memories
FantasyKadın onaylamaz şekilde bana baktığında benim için endişelendiğini gözlerinde görüyordum. Benim beş yaşımda kaybettiğim gözlerimin parıltısı, tam aksine kadının gözlerinden taşıyordu adeta. Yaşam enerjisi, herkese bulaşan bir hastalık gibi iken ben...