8.BÖLÜM

10.5K 385 33
                                    

Medyadaki Anıl...

Sabah gene alarmın sesiyle uyanmanın verdiği sinirle yataktan kalktım ve elimi yüzümü yıkadım. Saat daha yediydi ama dün ödevimi okulda unuttuğum için erkenden gidip tamamlamam gerekiyordu. Tabi bu durumda bay öküze de ulaşmam gerekiyor. Onun ödevini de ben yapacak değilim heralde.

Formamı giydikten sonra saçlarımı kendi halinde bıraktım ve telefonumu alıp odadan çıktım. Sessizce Pamirin odasına girip cüzdanından biraz para aldım. Masanın üstündeki kağıt ve kalemi alarak okula gittiğimi ve cüzdanından para aldığımı yazarak görmesi için telefonunun yanına koydum.

Tekrardan sessizce odadan çıktım ve ayakkabılarımı giydim. Havanın güzel olduğunu görünce üzerime sadece ince bir hırka giydim ve evden çıktım.

Yoldan geçen bir taksiyi durdurup okulun adresini verdim. Okula gidene kadar sessizce dışarıyı izledim. Bursa biraz kalabalık ama çok güzel bir şehirdi. Bir yandan kötü anıları unutmak için bu şehirde kalmayı istemezken, diğer yandan bu şehirden ayrılmak istemiyordum.

Okula geldiğimizde taksiciye ücretini verip indim. Hızlı adımlarla kütüphaneye yöneldim. İçeri girdiğimde dosyalarım hala masanın üzerindeydi ama çantam yoktu. Pamir almıştı heralde. Keşke dün akşam sorsaydım.

"Hey!" Aniden gelen sesle yerimden sıçradım ve arkama döndüm. "Her şeyden korkar mısın sen böyle?" dedi alayla.

"Normal bir şekilde seslenemez misin sende?" dedim. Bay öküz. Sabah sabah sinirlerimi bozmayı başarmıştı gene.

"Seslenemem" dedi sinir bozucu bir şekilde. "Neyse seninle sohbet etmeye gelmedim bu saatte. Benim yazacaklarımı ver de yazayım" dedi. Sinirle gözlerimi devirip dosyamın içindeki kağıtları ayırdım. Kendiminkileri aldıktan sonra geri kalan dört sayfayı ona verdim. Boş sandalyeye oturduktan sonra bir kaç tane çizgisiz kağıt alıp yazmaya başladı. Bende oturup kaldığım yerden devam ettim.

Aradan geçen yarım saatin sonunda yazacaklarımı bitirip dosyama koymuştum. Başımı kaldırıp bay öküze baktığımda hala daha yazdığını gördüm. Dikkatlice ona baktığımda daha önce hiç incelemediğimi fark ettim. Gerçekten Masalın anlattığı kadar yakışıklıydı. Çok sert yüz hatları vardı ama bu onu korkutucu yapmaktan çok çekici yapıyordu. Normal uzunlukta kumral saçları vardı ve genel olarak tüm erkeklerin yaptığı gibi önü kıvrıktı. Neden onu incelediğime anlam veremeyip gözlerimi üzerinden çektim.

"Kaç sayfan kaldı?" diye sordum. Kafasını kaldırıp şaşkınca bana baktı.

"Yazdığım sayfayı saymazsak bir" dedi anlam veremeyerek.

"Benim bitti. Ver hadi o son sayfayı da ben yazayım" dedim. Şaşkınca bana bakıp kaldı. "Ne? Yardım etmek istedim. Bitsin de verelim bir an önce."

"Sonra bir şey isteme karşılık olarak" dedi tek kaşını kaldırıp.

"Of saçmalama Anıl. Verecek misin?"

"İyi. Al" deyip kağıdı bana uzattı. Elinden alıp yazmaya başladım.

Yaklaşık on dakika sonra o kağıdı da yazıp bitirmiştim. "Bitti" dedim rahat bir nefes alarak.

"Benimde bitti" deyip kağıtlarını bana uzattı. Elinden alıp dosyaya yerleştirdim. Son olarak başka bir sayfaya adımızı ve sınıfımızı yazdıktan sonra en öne koydum.

"İşte bu kadar. Teslim edebiliriz" dedim. "Bu arada rica ederim bay öküz." Anlamayarak bana bakınca devam ettim. "Ödevine yardım ettiğim için teşekkür ettin ya rica ederim."

"Ben senden yardım istemedim. Kendin yardım ettin" dedi inatlaşarak. "Neyse onu boşver de bende sana ait bir şey var" dedi. Anlamsızca ona bakınca başıyla kapıyı işaret etti. "Hadi toplan da gel." Dosyayı alıp arkasından ona yetiştim.

Okula henüz daha pek kimse gelmemişti. Çünkü dersin başlamasına yarım saat vardı. Okulun içinden çıkıp bir arabanın yanına gelince şaşırdım. Arabanın kapısını açıp içinden bir şey aldı ve bana döndü. Elini kaldırdığında çantam olduğunu gördüm.

"Ah! Dün unutmuşum kütüphanede" dedim elinden alarak. "Teşekkür ederim."

"Önemli değil" dedi kestirip atarak. Uyuz ne olacak.

"Bak ne diyeceğim. Daha yarım saatimiz var. Sana bir kahve ısmarlayayım mı? Çantam için" dedim gözlerine bakarak. İlk bir itiraz edecek gibi oldu ama ısrarcı bakışlarımı görünce başını salladı.

"Öyle olsun madem. Ama şu ödevi arabaya bırakalım da başına bir şey gelmesin" dedi iğneleyici bir ses tonuyla. Elimden dosyayı alıp arabanın koltuğuna bıraktı. Kapıyı kapattıktan sonra kantine doğru yürümeye başladık.

Kantine geldiğimizde beni masalardan birine yollayıp kahveleri kendisi aldı. Sözde ben ısmarlayacaktım. Elinde kahvelerle geldiğinde birini bana uzatıp karşıma oturdu.

"Ben ısmarlayacaktım sözde" dedim söylenerek.

"Bana yardım ettiğin için. Sende başka zaman ısmarlarsın" dedi omuz silkerek. Kahvemden bir yudum alıp bardağı avuçlarımın içinde döndürmeye başladım.

"Neden böylesin?" diye sordum bakışlarımı gözlerine çevirip.

"Nasılım?" diye tepki verdi oda bana bakarak.

"Hiçbir şeyi umursamaz gibi."

"Çünkü umursamıyorum" dedi net olarak. "Bence sende öyle olmalısın."

"On sekiz yaşındasın ama daha olgun davranıyorsun" dedim konuyu değiştirerek.

"Çünkü on sekiz yaşında değilim bücür" dedi alayla.

"Kaç yaşındasın peki?"

"On dokuz. Bir sene kaldım."

"Ah ne çok fark var aramızda değil mi ama?" dedim dalga geçerek. Yarım ağız gülmekten başka tepki vermeden kahvesini içmeye devam etti. Bende ona uyarak kahvemden bir yudum daha aldım.

"Maya?" Masalın sesini duymamla o tarafa döndüm. İşte şimdi gel de Masala anlat bakalım.

"Masal" dedim tepki olarak. Gülümseyerek yanımıza geldi.

"Selam" dedi Anıla bakarak ve bana dönüp göz kırptı.

"Selam."

"Ne yapıyorsunuz burada?" diye sordu.

"Ödevimizi bitirdik de ders başlayana kadar kahve içelim dedik. Ders saati de geldi neredeyse. Hadi Masal biz gidelim" dedim ve ayaklandım. "Çanta ve kahve için teşekkürler" dedim Anıla dönerek. Bir şey demeyince Masalın koluna girip yürümeye başladım.

"Hemen bana anlatıyorsun Maya. En ince ayrıntısına kadar."

On dakikadır Masala olanları anlatıyordum ama inanmamakta ısrarcıydı. "Aranızda bir şey var ama bana söylemiyorsun Maya. Aşk olsun" dedi.

"Masal. Canım arkadaşım. Saçmalama aramızda ne olabilir. Sadece kahve içtik işte" dedim. On dakikadır neredeyse elli kere kurmuştum bu cümleyi. "Hadi Masal bak derse geç kalacağız" dedim ve kolundan tutup sınıfa doğru çekiştirdim.

Sınıfa girdiğimizde Anılın gene bizim yerimizde oturduğunu görünce kaşlarımı çattım. Bu sınıfta sadece iki tane çift kişilik masa vardı. Onların bir tanesinde de Masal ve ben oturuyorduk. Ama Anıl Bey sağ olsun işgal etmişti yerimizi. Yanına gidip tepesine dikildim. Bakışlarını bana çevirince ters ters baktım.

"Burası bizim yerimiz."

"Ama artık benim" dedi ve iyice arkasına yaslandı.

"Kalkar mısın? Yerime oturmak istiyorum."

"Gel otur çok istiyorsan. Yanım boş."

"Ben arkadaşımla oturmak istiyorum" dedim inatla.

"Benim için problem yok Maya. Ben burada otururum" deyip ön sıraya yerleşti Masal. Sırıtarak bana bakıyordu.

"Pencere kenarı benim" dedim çocuklar gibi. Ayaklarını yana çevirip geçmem için yol açtı. İnadına ona çarparak geçtim ve yerime oturdum.

"Yavaş be kızım kolumu kırdın."

"Birincisi ben senin kızın değilim. İkincisi... beter ol" dedim ve önüme döndüm. Sinirle ayağımı sallarken tek düşündüğüm bu dönemin bu çocukla birlikte nasıl geçeceğiydi.

Adını Sen KoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin