5-Love

25 6 2
                                    

Tavian, Justus 'un yüzünü gördüğünde az önceki sinirli hali kayboldu ve hızla yaklaştı Justus 'a

"Yüzünüze ne oldu? Bu-bunu kim yaptı?"

Justus, onun gözlerine bakamıyordu.

"Endişelenecek bir şey yok, sadece bir meyhane kavgası Prens' im"

"Nasıl olur? Siz krallığın en iyi askerisiniz. Bu krallıkta sizi yenebilecek bir adam yok"

"Bir adam değildi zaten Prens Tavian. Yaklaşık 5-6 kişilerdi."

"Peki kavganın nedeni neydi Komutan?"

O sırada Justus 'un kaşından yere bir damla kan damladı.Tavian,

"Benimle laboratuvara gelin yüzünüzün mikrop kapmaması gerek."

"Gerek yok Prens Tavian ben hallederim."

"Size emretmem mi gerekiyor Komutan?"

Justus sessizce onu takip etmeye başladı.

Laboratuvara geldiklerinde Tavian temizlemek için malzemeleri ve pamuğu aldı. Sessizce oturan Justus 'a yaklaştı, karşısına bir sandalye çekti ve o da oturdu. Justus' un konuşmaya niyeti yoktu. Tavian yarayı temizlerken,

" Kavganın nedeni neydi diye sormuştum?"

"Önemli bir şey değildi Prens Tavian"

"Önemli olmayan bir şey için mi bu kadar kişi ile kavga ettiniz?"

"Meyhanede oluyor öyle şeyler efendim"

"Daha önce sizi hiç böyle görmedim ama ben Komutan"

Justus diyecek bir şey bulamadı. Tavian,

"Söylemek istemiyorsanız sizi zorlamayacağım. Ancak benimle paylaşmanızı isterdim"

"Kraliyet hakkında dedikodu yapıyorlardı. Yarın Kral Marcius 'a da bildireceğim. Gereken cezayı almalarını sağlayacağım"

Tavian şaşırdı. Komutan hayatında gördüğü en sakin ve olgun kişiydi. Bir dedikodu için kavga etmesi şaşırtıcı bir şeydi. Özellikle de kraliyetle alakalı bir dedikodu için. Kavga etmese de olurdu. Krala bildirdiği takdirde zaten cezaları neyse verilirdi. Onu çok sinirlendiren bir şey söylemiş olmalılardı. Tavian ,

"Sizi kavga edecek kadar sinirlendiren ailemle alakalı dedikodunun ne olduğunu bilmeye hakkım olduğunu düşünüyorum Komutan" dedi

Justus pes etmişti. Zaten yarın Kral'a doğruyu söyleyecekti. Bugün Tavian 'a da söyleyebilirdi. Bazı kısımları kendine saklayarak tabiki.

"Ailenizle alakalı değil Prens Tavian. Sizinle alakalıydı."

Tavian elindeki pamuk ile öylece kalakaldı. O kadar yakın duruyorlardı ki anlayabilmek adına Tavian sandalyesini biraz geriye çekti. Ve,

"Benimle mi alakalıydı? N-ne diyorlar ki?"

"Sizden daha iyi bir Prens'i hak ettiklerini söylediler. Sizin gibi bir Prensi hak etmedikleri doğru. Böyle bir halk için fazla mükemmelsiniz"

Söylediği son cümleyi söyledikten sonra fark etti. İçinden düşündüğü şeyi dışından da söylemişti. Tavian böyle bir iltifat beklemiyordu. Ve kendisi için böyle şeyler söylendiğini hep biliyordu. Justus 'un daha önceden de böyle şeyler duymuş olması gerekirdi. Tavian,

"Sadece bunu mu söylediler?"

"Sizi ağlarken görmüşler sanırım, sizi yeterince güçlü bulmadıklarını söylediler. Siz ne için ağlamıştınız?"

"Ne zaman görmüşler?"

"Bilmiyorum sormadım"

Tavian, Justus izindeyken bir gece Kral ile tartışıp dışarı çıkmış, Justus'u çok özlemiş , biraz içki alıp ağlayarak saraya yürümüştü.

"Siz izindeyken Kral Marcius ile tartışmıştık. İçkinin de etkisiyle biraz gözlerim dolmuş olabilir. Tam bilmiyorum. Beni bu yüzden yeterli görmüyorlarsa görmesinler. Ben böyle dedikodulara alıştım. Çocukluğumdan beri böyle büyüyorum. İnsanları memnun etmeye çalışmakla artık uğraşmıyorum Komutan. "

Birkaç dakikalık sessizlikten sonra,

" Sizin de bu yüzden kavga etmenize gerek yoktu. Hiçbir kötü söz sizden değerli değil. "

Justus ne kadar yakın olduklarını bilse de kafasını kaldırıp göz göze gelmekten çekinmedi. Bir şeyler öğretenin kendi olduğunu sanarken, bu çocuğun 3 yıldır ona kattıklarını düşündü. 18 yaşında bir bilge ile konuştuğunu sandı bir an Justus. Tıpkı onu ilk gördüğü günkü yemekte konuştuğu gibi konuşmuştu.

Göz göze oldukları şu birkaç saniye Justus 'un kalbini bu kadar eritebilir miydi? Bir çocuğun gözleri nasıl 3 senede her şeyi olabilmişti? Onun mavi gözlerini gördüğü ilk gün aklına geldi. O gün tahtından Justus' a bakarken bile Justus 'un kalbini durdurmayı başarmıştı. Justus ta o gün anlamıştı ölümü bu çocuğun ellerinden olacaktı... Ve o canını vermekten hiç korkmayacaktı...

Tavian da Justus' tan farklı değildi. Bu mesafeden böylesine derin bakan bu adama karşı ne yapacağını bilemedi. Bu hissin adı neydi? Aşk mıydı? Aşk böyle bir şey miydi? Kendinden önce onu düşünmek, onun canı yandığında senin canının bin kat daha fazla yanması mıydı? Tavian, o an kendine çok kızdı. Onun yüzünden Justus'a zarar gelmişti. Belki de ona bu kadar yakın olduğu için böyle olmuştu. Biraz uzaklaşırsa bir daha yaşanmazdı belki böyle bir şey. Yarasını temizleme işi bitmişti. Göz temasını anında kesti Tavian, ayağa kalktı ve,

"Bir daha sizi ilgilendirmeyen konularda konuşmanızı istemiyorum. Siz sadece benim eğitmenimsiniz. Benim nasıl bir insan olduğum beni ilgilendirir. Nasıl bir Prens olduğum da beni ilgilendirir. Bir daha haddinizi aşmayın Komutan Justus. Kim olduğunuzu, konumunuzu unutmayın. Haddinizi bilin. "

Ve Prens bir daha Komutan 'ın yüzüne bakmadan laboratuvardan çıkıp gitti. Justus, kendisini gerçekten hiçbir şeymiş gibi hissetmişti. Neden böyle bir şey yapmıştı veya neden şuan kalbi acıyordu bilmiyordu. Birkaç dakika önce kalbini sımsıcak yapan bu çocuk şimdi paramparça yapıp çıkmıştı bu odadan.

Justus ağır adımlarla odasına yürüdü. O kadar yavaş yürümüştü ki normalde 20 dakika süren yol ona saatler gibi gelmişti. Muhtemelen de 1 saate yaklaşık yürüyordu. Odasına vardığında kendisini yatağının üzerine bıraktı. Paramparça olan kalbiyle ne yapacağını bilemedi. Kalbini söküp atmak istedi. Bir daha onun için atmasın, bir daha onun adını sayıklamasın. Bir hiç olduğunu söylemişti Justus 'a. Çocukluğunda senelerce bir hiç olarak yaşayan Justus için bu hissi yeniden yaşamak ölümden beterdi. Hemde dünyada en çok değer verdiği kişi söylemişti. Bu hayattan çok fazla şey beklediğini fark etti Justus.

"Senin gibi rezil biri, ünvanıyla, başarılarıyla insan olabileceğini mi sandı?! ONU SEVEBİLECEĞİNİ Mİ SANDIN SENİ APTAL JUSTUS?!!" diye bağırdı odasında..

"Onu sevebileceğini mi sandın?... Sen kendini ne sanıyorsun?..."diye fısıldadı gecenin karanlığında dolan gözleriyle.

Ama ağlamadı... En son 7 yaşında ağlamıştı. En son 7 yaşında kendine söz vermişti. Bu dünya için bir daha göz yaşı dökmeyecekti.

Hemen yatağından kalktı. Duruşunu dikleştirdi. Çalışma masasına geçti. Bir kağıt ve kalem aldı eline. İstifa dilekçesini yazdı....

Uzakta bir krallığa, orduların başına gitmek istiyordu şuan sadece. Bir daha bu hiç olduğu krallığa dönmek istemiyordu. Bir daha o çocuğu görmek istemiyordu. Çünkü biliyordu ki ona baktığı an dünya duracaktı yine. Tüm dünya susacaktı ve sadece onun mavi gözleri konuşacaktı...Yine ona yenilmekten korktu... Ona aşık olmaktan korktu...

Çoktan aşık olduğunu bilmeyerek yazdı dilekçesini. Artık o mavi gözler olmadan nefes alamayacağını bilmiyordu...

Lisentus Kingdom Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin