Tavian saraya geldiği gibi odasına geçmişti. Ama kalp ağrısı geçmiyordu. Bu kadar imkansız oldukları gerçeği ilk defa suratına böyle çarpmıştı. Tavian hep bir gelecekleri olduğunu düşünmüştü oysa. Justus'un böyle düşündüğünü bilmiyordu.
Tavian son 4 senedir canı ne zaman sıkılsa, kalbi kırılsa Justus 'a giderdi. Onunla sohbet eder sakinleşirdi. Şimdi ona kırılmıştı ama yine de çaresizce onu istiyordu. Aşk işte böyle bir şeydi. Çaresi olmayan bir hastalık gibi...
Justus da yaklaşık 10 dakika sonra saraya doğru atını sürmeye başlamıştı Tavian' ın ardından. Yol boyu nasıl kendini affettireceğini düşünmüştü. Tavian onu neşelendirmek için elinden geleni yapmıştı. Üstelik Justus ona haber bile vermeden onunla gittikleri yere gitmişti. Tavian ona bile alınmamıştı. Çok kaba davrandığını bile geç fark etmişti Justus. Kafası o kadar doluydu ki istemediği şeyler söylemişti.
Justus saraya girer girmez Tavian 'ın odasına uğradı. Ama içerisi bomboştu. Justus, Tavian' ı başka nerede bulabileceğini çok iyi biliyordu. Hızla kütüphaneye gitti.
Sarayın kütüphanesi o kadar büyüktü ki içeride bir insan kaybolabilirdi. Ama Tavian bu kütüphenin her karışını ezbere biliyordu. Justus da seneler içerisinde çoğu yeri öğrenmişti. Çoğu kitabı beraber okumuşlardı. Hatta burada Tavian 'ın gizli bir odası bile vardı.
Eski bir depoydu aslında ama beraber kapısını kamufle etmişlerdi. İçeriyi beraber temizleyip, çalışma masası, koltuk ve bir de yatak getirmişlerdi. Dışardan gelen kimse orada bir oda olduğunu farketmezdi. Hatta kraliyet ailesi bile anlayamazdı.
Justus önce Tavian 'ın en sevdiği kitapların olduğu bilim kitaplığına baktı. Ama orada yoktu. Justus hızla gizli odaya doğru yürüdü. Kapısını tıklattıktan sonra içeri girdi. Tavian çalışma masasında yazı yazıyordu. Justus' tan başkasının burayı bilmediğini bildiği için kafasını kaldırıp bakma gereği bile duymamıştı. Justus biraz yaklaştıktan sonra,
"Tavian ben-"
"Justus lütfen. Hiçbir şey söylemene gerek yok. Buraya gelmene de gerek yoktu. Zaten yalnız kalmak için gitmiştin ve ben de seni kendinle baş başa bıraktım. Büyütecek bir şey yok. Şimdi izin verirsen ders çalışıyorum."
"Bu saatte mi?"
"Çalışmanın saati olmadığını bana sen söylersin hep. Şuan mı saat sorun oldu?"
Ardından kafasını kaldırıp ona baktı Tavian buz bakışlarıyla. Justus,
"Ah yapma bunu bana Tavian... Gerçekten çok üzgünüm, ben böyle olsun istemedim."
Önündeki yazıya bakmaya ve yazmaya devam etti Tavian,
"Ne yapıyorum?"
"Bunu işte... Uzaksın"
"Senden birkaç metre uzağım şuan sadece Justus."
"Bundan bahsetmediğimi biliyorsun..."
Tavian kafasını kaldırıp ona baktı sakince. Justus da birkaç adım attı ona doğru. Tavian,
"Ben ciddiyim Justus. Büyütecek bir şey yok. Düşündüklerini söyledin. Düşündüklerine ve sana saygı duyuyorum. Kızgın değilim. Sitem de etmiyorum. Sadece çalışmak istiyorum."
"Düşündüklerim değildi onlar. B-ben-"
"Sahiden değil miydi Justus?"
"Evet ben öyle demek isteme-"
"Bizim bir geleceğimiz var mı sence?"
Tavian bu soruyu ne kendine ne de Justus a sormaya cesaret edememişti şimdiye kadar. Bazı zamanlar aklına gelen bir şeydi ama hep güzel düşünüp bir tarafa bırakıyordu tüm soruları. Aşkı, tüm soruları gölgede bırakacak kadar parlaktı çünkü. Şimdi ilk defa ciddi ciddi soruyordu ona...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lisentus Kingdom
Fanfiction"Başka bir evrende yeniden başlama imkanımız olsaydı eğer. Yeniden sana aşık olmak, yeniden senin için ölmek isterdim"