Justus, okyanusu geçip indikten sonra bulunduğu yer bir anda değişmiş, etrafını gözünün alabildiğine karanlık kaplamıştı. Ardından bir kapı belirmişti tam önünde. Kapıdan geçince yine karanlık olan lakin kırmızı ışıklarla aydınlatılmış bir yere girmişti. Burası çok büyük olmalıydı, sonunu göremiyordu Justus.
Bu karanlığın tam ortasında kocaman bir Arena vardı. Arena'nın tam ortasında da siyah bir melek tahtında oturuyordu. Meleğin sağında ve solunda beyaz renkli daha küçük melekler vardı ve ellerinde tuttukları deftere hem bir şeyler yazıyor hem de siyah meleğe bir şeyler söylüyorlardı.
Etrafta bir sürü ruh vardı ve hepsi sırayla meleğin görüş alanına çağrılıyordu. Beyaz melekler ruhla konuşuyor, siyah melek sorular soruyordu. Yaklaşık 15 dakikanın ardından siyah meleğin elinde bir tartı beliriyor, ruhun iyiliklerini ve kötülüklerini tartıyordu. Tarttığı her ruhu bir fanusa koyuyor ve sadece görevi ruh fansunu almak olan başka bir meleğe veriyordu onları.
Justus tüm bu işlemleri incelemişti, sabırla Julio 'nun gelmesini bekliyordu. Eğer Julio gelemezse de sorun değildi onun için. O zaten her şeyi göze alarak içmişti iksiri.
Geri dönüşü olmayan kısım o fanusa girdikten sonrası olmalı diye düşündü Justus. Ve Ölüler diyarı bekçisinin dediklerini düşünmeye başladı. Hem acı gerçeklerle hem de yalanla onu test ettiğini söylemişti. Hangi söylediği yalandı, hangisi acı gerçekti bilmiyordu. Ailesi hakkında çok az şey hatırlıyordu. Ama onları hep sıradan insanlar olarak düşünmüştü. Bu yalan olabilirdi. O zaman Tavian 'ın evleneceği mi gerçek oluyordu? Her ne kadar kendisi dünyada olmayacak da olsa onun başkasıyla olabileceği hissinin göğüs kafesine yaptığı baskıdan kurtulamadı Justus. İçini kapkara bulutlar kapladı.Sonra kendine kızdı. Böyle bencil olmamalıydı, her şeyi onun iyiliği için yapıyordu ne de olsa. Tabiki hayatına devam edecekti. O yaşasın diye ölmüyor muydu şuan zaten.
Tavian her şeyin en güzelini hak ediyordu. O güzel mavi gözleri bir gün bile buğulanmasın isterdi Justus. Onun olmadığı bir dünya Justus için anlamsızdı. Eğer ondan sonra başkasını sevecekse sevmeliydi. Sevgi iyileştirirdi, mutlu ederdi. Böylece kendisinin yasını da çok fazla tutmazdı. Hayatına bakardı. Her ne kadar böyle de düşünse kalbinin sızısına engel olamıyordu Justus.
Bütün bu düşüncelerini keskin bir bıçak gibi böldü o ses,
"Justus Jan"
Justus ismini duymayı bu kadar çabuk beklemiyordu. Bir süre donakaldı. Ses dediğini tekrarladı. Justus 'un bunun artık geri dönüşü olmadığını fark etmesi çok sürmedi. Yavaş adımlarla Arenaya doğru yürüdü.
Ölüm meleğimin tam karşısına geldiğinde, kısa bir selamdan sonra melekleri incelemeye başladı Justus. Sağ taraftaki elinde defter olan melek, defterden birkaç satır okuduktan sonra,
"Burada sizin büyülü bir iksir içerek öldüğünüz yazıyor Justus Jan. Lakin bu iksiri siz bilerek içtiniz."
Bu sırada siyah ölüm meleğine dönerek,
"Yani bu bir intihar." dedi.
Ölüm meleği başıyla onay verdi. Beyaz melek devam etti,
"Her ne olursa olsun, yaşam size sunulmuş bir hediyedir, bir şanstır. Şansınızı, hediyenizi ne uğruna feda ettiniz?"
"Sevgim uğruna..."
Justus meleklere baktı ve konuşmadıklarını fark edince devam etti,
"Bir melek olarak sizin bakış açınızı bilmiyorum ancak dünyada Tanrı'nın bu tür bir sevgiye sıcak bakmadığı söyleniyor. Cehenneme gideceğimizi, neredeyse şeytan olduğumuzu söylüyorlar. Oysa Tanrı bizi yaratırken kalplerimize sevgiyi kendisi koymadı mı? Kendisi bizi böyle yaratmadı mı? Seveceğim, aşık olacağım kişiyi ben mi seçtim? Bu seçilebilir mi? Aşk ve sevgi bir kalıba sığabilir mi? "
Justus bir süre bekledi, kimseden ses çıkmadığını görünce devam etti,
" Ben Prens Tavian 'a yapılan bir büyünün onu öldürmesine engel oldum. Ben, onunla yaşamayı sevdiğim bir dünyada yaşadım. Onun ölmesine göz yummak demek ellerimle onu öldürmek demekti. Bırakın öldürmeyi ben onun saçının teline zarar gelse dayanamazdım. Eğer yaptığım seçimi bir intihar olarak adlandıracaksanız hiç durmayın. Ama bilin ki, bu benim göğsümde sonsuza kadar taşıyacağım onur madalyamdır. Eğer aşkımı yasak, beni günahkar olarak niteleyecekseniz ve beni cehenneme gönderecekseniz de durmayın. Cehennem, onsuz yaşamak zorunda kalacağım bir ömür kadar korkutmuyor beni. Ölüm, onun bir yerlerde nefes alıyor olduğunu bildiğim sürece, kendimi seve seve teslim edeceğim bir canavar. "
Derin bir nefes verdi Justus,
" Dünyaya bin kere daha gelsem, yine aynı hayatı yaşamak ve yine aynı şekilde ölmek isterdim. "
Gözlerine baktı ölüm meleğinin. Ölüm meleği,
" İyiliklerin ve kötülüklerin tartılacak Justus Jan. Yaşarken yaptığın eylemlerdeki niyetlerin ortaya konacak. Birine aşık oldun diye günahkar olmuyorsun. Sevdiğin kişi uğruna, sana verilen en değerli hediye olan yaşamdan vazgeçtiğin için de cehennemlik değilsin. Bunlar kötülük veya yanlış değil. En büyük kötülük; birinin kalbini bilerek kırmak, haksızlık etmek ve iki yüzlü davranmaktır. Söylediklerinizi söyleyecek cesaretiniz olduğu için sizi tebrik ediyorum. Bileğinizdeki beyaz kurdeleye bakacak olursak da Ölüler diyarı bekçisinin sınavından hiç yanlışsız geçmişsiniz. Tartının sizin için zorlu olmayacağına inanıyorum."
Bir anda Ölüm meleğinin elinde tartı belirdi. Sol taraftaki melek bir elinde beyaz bir pırıltı, diğer elinde siyah bir karartı tutuyordu. Tartıya onları özenle yerleştirdi. Tartı hiç sallanmadan beyaz parıltı tarafına doğru eğildi.
Ölüm meleği tam ağzını açmıştı ki birinin sesini duyması ile sustu. Ses,
"Durun! Durun! Bunu yapamazsınız!" Bu Julio 'nun sesiydi. Koşarak arenaya çıktı. Ve devam etti,
"Komutan' ın dünyaya geri dönmesini talep ediyorum!"
Ölüm meleği,
"Bir yaşayanın, Ölüler diyarında ne işi var?" diye sordu beyaz meleklere. Melekler bilmediklerini ifade ettiler. Julio,
"Ben bir büyücüyüm. İsmim Julio. Seneler önce tanıştığım bir arkadaşım bana bu tılsımı vermişti."
Julio tılsımı onlara doğru uzattı. Beyaz, defteri olan melek tılsımı alıp inceledi. Ölüm meleğine kafasıyla onay verdi. Julio bunun üstüne,
"Arkadaşım bana bu tılsımı verdiğinde onunla, yaşarken Ölüler diyarına gelebileceğimi ve bir dileğimin gerçek olacağını söylemişti. Benim dileğim, Komutan Justus Jan 'ın Dünyadaki bedenine geri gönderilmesidir."
Ölüm meleği,
"Arkadaşını çok yakından tanıyorum Büyücü Julio. Bu tılsım ona verildiğinde Ölüler diyarı için çok büyük bedeller ödemiş bir büyücüydü. Normalde burada herkesin eşit hakları vardır. Ancak bu tılsım, dediğin gibi çok özel bir büyücüye has yapılmış ve verilmişti. "
Tılsımı eline aldı Ölüm meleği ve devam etti konuşmasına,
" Bu tılsım çok güçlüdür. Öyle ki seni canlı halde ölüler diyarına getirmiş. Ama ne yazık ki bir dilek hakkın yok Büyücü. Dilek hakkı sadece onun yapıldığı büyücüye özel verilmişti. Ayrıca benden istediğin şey bir tılsımın halledemeyeceği kadar büyük."
Tılsımı Julio 'ya geri verdi Ölüm meleği. Ve devam etti,
"Bir canı almak istiyorsan, karşılığında bir can vermelisin"
Justus buna karşılık Julio' ya baktı. Ve,
"Denediğin, geldiğin için teşekkür ederim Julio. Sana güvenebileceğimi biliyorum. Kardeşim sana emanet."
Justus bunları söyledikten sonra Ölüm meleğinin onu alması için kendini hazırladı.
Julio işin sonunun buraya geleceğini biliyordu. Hatta buraya gelmeden bir mektup yazmıştı Jovia ve Justus için.
Parmaklarını şıklatıp zamanı yavaşlattı Julio. Melekler hariç hiçkimse şuan onu duyamazdı. Ardından Julio Ölüm meleğine,
"Kendi canım karşılığında, Komutan Justus 'un dünyaya geri dönmesini talep ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lisentus Kingdom
Fanfiction"Başka bir evrende yeniden başlama imkanımız olsaydı eğer. Yeniden sana aşık olmak, yeniden senin için ölmek isterdim"