Justus odadan çıktığı gibi Julio ve Jovia 'yı gördü. Onların peşlerinden şimdiye kadar okuma ve araştırma yaptıkları odaya gitti. Julio,
"Bedeninizi 5 saat burada tutacağız. 5 saat sonra ölüler diyarına ben de geleceğim. Sizi alıp çıkmam için yarım saatim var. Ölü olmayan biri ölüler diyarında çok çabuk fark ediliyor. Tam olarak nelerle karşılaşacağınızı bilmiyorum ama Ölüler diyarı bekçisi Mors 'un sizi geçireceği bir okyanus olacak. O okyanusu geçtikten sonra kalabalık bir arena sizi bekleyecek yanılmıyorsam. Ben ondan önceki yollardan geçmeyeceğim. Çünkü ben bedenimle geleceğim, ölü olmayacağım. O arena, Ölüm meleğinin arenası. Ölüm meleği sadece ölü ruhların iyiliklerini ve kötülüklerini tartacak arenada. Tarttığı ruhları daha sonra tanrıya göndermesi gerekiyor. Ben sizi Ölüm meleği tartmadan oradan çıkaracağım. Tarttıktan sonra geri dönüş imkansız çünkü. Siz de zaten iksirden dolayı orada mor bir ışık yayacaksınız. Bu yüzden sizi bulmam zor olmayacak. "
Biraz durduktan sonra tekrar,
"Bu arada unutmadan, Ölüler diyarı bekçisi Mors 'un adını o size söylemeden siz ona söyleyin. Böylece onu etkilemiş olursunuz. İsmini bilen ve yaşayan çok az kişi var. Onunla olabildiğince az konuşun. Çok inatçı bir manipülasyon ustasıdır. "
Ardından iksiri Justus'a uzattı Julio. Justus,
"Her şey için teşekkürler" dedi
Sonra iksiri kafasına dikip bitirdi Justus. Yaklaşık 1 dakika sonra tüm vücudu uyuşmuştu. Bu iksirle ölmesinin nedeni hem bedenini sağlıklı tutmak hem de Julio 'nun onu orada daha hızlı bulmasını sağlamaktı.
Justus, hayatında bir sürü savaş ve ölüm görmüştü. Ölüm onu hiçbir zaman korkutmamıştı. Kardeşinin yanında olması gerektiği için yaşamıştı çoğu zaman. Kendisi için nefes almayı bilmiyordu. Taa ki Tavian 'ı görene kadar. İlk defa onunla nefes aldığını, yaşadığını hissettiği bu dünyadan onun için gidiyor, kendini ölümün soğuk kollarına bırakıyordu. Ve hala en ufak pişmanlık hissi duymuyordu. Aksine söyleyebileceği her şeyi söylediği, onun içini yakan okyanus gözlerini son kez görebildiği, o derin sesini duyabildiği ve onun taptığı dudaklarını belki de son kez öpebildiği için mutluydu. Onu hasta gördüğü ilk günden beri ilk defa içini huzur kaplamıştı Justus 'un. Onun için bir şeyler yapıyor olmak - bu kendi hayatından vazgeçmek bile olsa - çok değerliydi Justus için.
Yaklaşık 3 dakika sonra Justus' un bilinci kapandı. Bilinci kapandığı gibi ruhunun yolculuğu başladı.
Justus kendini beyaz bir odada buldu. Ölüler diyarını hep karanlık hayal etmişti. Burası ölüler diyarı mıydı? Bir ses duydu,
"İsminiz?"
Justus sorunun kendisine sorulduğunu başta anlayamadı. Hala şaşkındı. Ses,
"İSMİNİZ?!"
"Komutan Justus Jan" diye yanıtladı Justus,
Ses,
"Nerede ve ne zaman öldünüz?"
"Lisentus Krallığında, çok geçmedi sanırım, hemen az önce ölmüş olmalıyım"
Ses biraz bekledikten sonra,
"Nasıl öldünüz?"
"Büyülü bir iksirle"
"Öldüğünüz için içinde bulunduğunuz hissi tanımlayın!"
Justus bu soruyu anlayamadı,
"Anlamadım, ne demek bu?"
"Şuan ne hissediyorsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lisentus Kingdom
Fanfiction"Başka bir evrende yeniden başlama imkanımız olsaydı eğer. Yeniden sana aşık olmak, yeniden senin için ölmek isterdim"