19- "I'm Dead"

15 3 5
                                    

Julio ~

Bir insan sevdiği için neler yapabilirdi? Nelerden vazgeçebilirdi? Geçilmez dediği sınırlarını kendi eliyle geçebilir miydi böyle?

Ben yapmıştım.

Ben hep yalnız bir çocuktum. Annem ve babam benim büyü gücümü fark ettiklerinde beni istemediklerini söylemişler. Ve beni terk etmişler. Oysa bana sormuşlar mıydı böyle doğmak istiyor musun diye?

Gücümün benim lanetim olduğunu düşündüğüm uzun yıllarım oldu. Diğerlerine göre "normal" olmadığım için kendimi suçladım içten içe. Eğer ben bu güç ile doğmasaydım ve ailem beni bir çocuk bakım çiftliğine terk etmeseydi nasıl bir hayatım olurdu diye düşünmeden edemedim.

Lanetimi eğer görmemiş gibi yaparsam yok olur sandım 17 yaşıma kadar.

17 yaşımda bakım evinden kaçtığım gün, yürümekten yorgun düştüğüm yolculuğumda beni bulan bir büyücü ile tanıştım. Bu büyücü hayatımdaki asla yerine oturmayan taşları tek dokunuşu ile düzeltmişti. İşin tuhaf kısmı, bu büyücü kendisinin de büyücü olduğunu bilmiyordu. Büyücülük hakkında araştırmalar yapıyor, merak ediyordu. Ama buna rağmen büyücü doğulabildiğini bilmiyordu. Ondaki merakın, kanındaki sihirden geldiğini de...

Tanrı şahidimdir ki, o hayatımda gördüğüm en parlak ışığa sahipti. Benim gözlerimden kendini görebilseydi o da buna inanamazdı. Onu araştırmalar yaparken gizlice seyrederdim. Mükemmel yüzünü, odaklandığı zaman çattığı kaşlarını, yeni şeyler öğrendiğinde yüzünde oluşan çocuksu sevinci o da benim gibi görebilsin isterdim.

Çok büyü yapmazdı. Yapamadığından değil, yapmak istemediğinden. Kaderin gidişatına karışmak istemezdi. Ama bir insana büyü ancak bu kadar yakışırdı.

Büyü onun için bir mucizeydi. Senelerce lanet olduğunu düşündüğüm gücüm onun için mucizeydi. Benim görmek istemediğim tarafımın karanlık örtüsünü ordan çekip alacak kadar cesur, ortaya çıkan manzarayı sevebilecek kadar mükemmeldi.

Çok yanlışlar yaptım hayatımda. Çok yalanlar söyledim. Yeri geldi hırsızlık da yaptım. Adam da öldürdüm. Duygularımı bir kenara koyup acımasızca hareket ettiğim zamanlar oldu. Zaman içerisinde fark ettim, kendime o kadar susmuşum ki, kalbimin dört bir yanında açılan yaraları hiç görmemişim.

Sizin yaralarınızdan öptüler mi hiç? Bu hissi bilir misiniz?

Bu his onun için canımı verdiren yegane sebeptir. Bu his ki insanın gece yarısı uykularını böler. Bir kaşık suda boğulmana, önünde dünyanın yemeği dururken aç kalmana sebep olur.

Güzel bir his mi sanmıştınız?

Ben bu hissin varlığıyla yandım, kavruldum. Ben, ben olmaktan çıktım o oldum. Onun nefesini nefesim, saçlarının kokusunu huzurum, kalbini yaşama sebebim saydım.

Beni terk eden ailemi öldürecek cesaretim vardı ama benim yaralarımı saran kişiye "seviyorum" demeye dilim varmıyordu. Onu hak etmiyordum.

Siz hiç hak etmediğinizi düşündüğünüz birini sevdiniz mi?

Aynada kendime bakıp, onun bende ne gördüğünü sorguladığım senelerim oldu benim. Onun benim neyime güvendiğini, neyime inandığını merak ettim hep. Bağırdıklarımı duymayanlara alışıktım ben. Gözlerimden hislerimi okuyanlara değil.

Şimdi onun kalbinin kırılmasına, biricik abisinin gözü önünde ölmesine engel olmalıyım. Yoksa nasıl kendi yüzüme bakarım? Kendime bunun hesabını nasıl verebilirim?

Ona bir mektup bıraktım. Gözlerine bakıp hiç söyleyemediklerimi yazdım. Onun kadar cesur olabilmeyi çok isterdim. Onun bana öğrettiklerini "bak yapabiliyorum" diyerek göstermeyi inanın her şeyden çok isterdim.

İşte, bu varlığım için şimdiye kadar verdiğim en güzel karar.

Justus, Tavian için ölmeyi bir an bile düşünmedi. Ama ben çok düşündüm ölümü. Korktuğum şey diğer taraf değildi ama yanlış anlamayın. Jovia 'nın bensiz yaşayacağı zamanlardan korktum. Bunu yaptığım için benden nefret etmesinden, bana kızmasından korktum.

Biri için ölmek aslında fedakarlık değildir. Fedakarlık onun için yaşamaktır.

Sen birini onun için ölebilecek kadar çok sevmişsen, senin de onun hayatında büyük bir yerin vardır. Ve sen gidersen o yer asla dolmaz. Asıl acıyı gidenler çekmez.Gidenler, giderken kalanları kor alevlerin içine atar... Gidenler asla unutulmaz, kalanlarsa hatırlanmaz. Hikayeyi gidenler bitirir, kalanlar okur.

Diyeceksiniz ki "peki nasıl ikna oldun, onun için canını vermeye?" ...

Evet nefret edecek. Evet çok kızacak. Ama o, o gün o güzel gözleri ile bana bakıp abisini geri getirmemi istedi ya... Benim için her şey o gün kesinleşti işte. Hiçbir tereddütüm kalmadı. Bensiz yapabilir, o yeterince güçlü biri. Ama abisi onun tek ailesi ve ben ondan bunu alamam.

Hayat, herkese karşı adil değil ama. Maalesef hayatta bazıları daha şanslı doğar. Bazıları da kendi şansını yaratır. Ben ne şanslı doğan bir çocuktum ne de şansımı yaratacak cesarete sahiptim.

Justus, Tavian için sonsuza kadar ölmeyi göze alarak gitti. Ama ona geri dönebilecek. Ona tekrar sarılıp, sevdiğini söyleyebilecek. Onlar çok şanslı bu yüzden. Ben bunu hiçbir zaman yapamadım. Hiçbir zaman da yapamayacağım. Hayat bana karşı yine bu kadar acımasız işte.

Şimdi karşımda koskoca bir Ölüm Meleği var. Dediklerimi Justus duysa buna asla izin vermezdi. Hele de kardeşini bana emanet etmişken... Bu yüzden gücümü kullanıp zamanı yavaşlattım.

Ölüm Meleği dediğime şaşırmadı. Sanki bunu bekliyor gibiydi. Bana,

"Talebin kabul edilmiştir büyücü Julio. Zamanı eski haline getirebilirsin." dedi.

Zamanı eski haline getirdim ve Justus 'a,

"Dünyaya dönüyorsunuz Komutan... Başardınız..."  diyebildim.

Justus şaşkındı ve içine sığdıramadığı bir sevinci vardı. Gözlerinden okuyabiliyordum.

Ölüm Meleği onu, parmak şıklatması ile dünyaya gönderdi. Ardından bana,

"Sizin de ölüp en başa, beyaz odaya gitmeniz gerek büyücü. Birkaç saat sonra arenada görüşmek üzere... Bakalım sizin tartınız nasıl olacak..."

Ve ben öldüm...

Lisentus Kingdom Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin