Justus, yaklaşık 10 dakikadır orman yolunda giderken aniden durdu. Sol tarafında kalan gölün kıyısında bir at gördü. Ancak tam seçemiyordu. Güneş batmıştı. Ancak o tarafa doğru sürme kararı aldı, biraz daha yaklaştıktan sonra kıyıda oturan birini gördü, kalbi çarpmaya başlamıştı. Yüksek sesle ona seslendi,
"Prens Tavian?"
Adam duyar duymaz arkasını döndü ve ayağa kalktı. Evet bu oydu. Tavian, onun yanına gelmesini bekledi. Şaşırmıştı o da. Justus yanına geldiğinde atından indi ve,
"Burada ne yapıyorsunuz?" dedi. Tavian,
"Bende aynı soruyu size soracaktım Komutan"
"Saraya döndüğümde hizmetkarınız ona şehirde dersimiz olduğunu söyleyip saraydan ayrıldığınızı söyledi. "
" Evet öyle oldu"
"Benim yanıma gelmediniz"
"Ormanda kayboldum. Ormandan çıkıp şehre ulaştığımda seni bulamadım. Bende geri dönüş yolu için tekrar döndüm ve ormandan çıktım 15 dakika kadar daha sürsem saraya varacaktım zaten."
"Neden gelmediniz peki? Neden burada tek başınıza oturuyorsunuz?"
Tavian göle doğru baktı. Ardından,
"Beni rahatlatıyor çünkü burası" dedi sessizce. Justus,
"Prens'im saraya yalan söylemişsiniz ya ortaya çıksaydı. Durumu toparladım ama-"
Tavian arkasını dönüp yere oturdu tekrardan. Justus,
"Prens Tavian ne yapıyorsunuz? Saraydan bekleniyoruz."
"İyiyim burada siz gidebilirsiniz. Onlara kafa dinlemek için dolaştığımı söylersiniz"
Justus bir anda cümleye eklenen "siz" ekine şaşırdı. "sen" derken neden bir anda böyle değiştirmişti? Justus da onun yanına oturdu ve,
"Sabahtan beri bir şeyler yememişsiniz, hizmetkarınız söyledi. Böyle kafa dinlenilmez. Yorgun düşeceksiniz. Gidelim."
Tavian,
"Neyin iyi geleceğine kendim karar verebilirim, teşekkür ederim Komutan Justus. Şimdi izninizle"
Justus ne diyeceğini bilemedi. Sanki kızgın gibiydi Tavian. Justus,
"Bir şeye mi kızdınız Prens Tavian?"
Tavian kafasını ona doğru çevirdi,
"Hayır bir şeye kızmadım Komutan"
Bakışlarını yeniden göle çevirmişti şimdi, Justus bu sefer onun yüzüne bakarak,
"Ne düşünüyorsunuz o zaman?
Tavian,
" Hayat bu kadar zor olmalı mı diye düşünüyorum Komutan. Prens olmayı ben seçmedim ama hiçbir zaman diğerleri gibi çocuk olamadım. Hep sorumluluklarım ve olmam gereken bir kişi vardı. 20 yıllık ömrümde bir gün bile Tavian olmadım. Adım sanki Prens'ti benim. Düştüğümde kendim kalktım, ağladığımda kendime kendim sarıldım. Hiç kimseye ihtiyacım yok diye düşündüm hep. Ama artık anlıyorum ki, ben bir insanım. Bir Prens'ten önce Tavian 'ım. Benim de birine ihtiyacım olabilir. Benim de bir kalbim var... "
Sustu Tavian. Derin bir iç çekti sonra. Justus gözlerini gölden ayırmıyordu. Tavian' ın bunları neden ona söylediğini biliyordu. Justus,
" Herkes aynı şartlarda doğmuyor, hayat herkese zor. Bazı insanların kaderlerinde büyük sorumluluklar almak vardır. Sende onlardan birisin. Ve 20 yıllık ömründe bir gün bile Tavian olmadığını söylemen seni tanıyanlar için bir hakaret. Çünkü asıl seni tanımıyorlar demektir. Ancak ne olursa olsun sen önce bir insan, sonra da bir Prens'sin. Krallığını, aileni ve tahtını düşünmeden adım atamazsın. Sıradan bir hayat yaşamayı isteyemezsin. Sen öyle doğmadın. Bu senin kaderin "
" Bu benim lanetim. Görmüyor musun bunu Justus? Lanetim olduğunu görmüyor musun? "
" Bu senin hediyen Tavian. Bu senin gücün. Bu sensin. Sen böyle mükemmelsin. "
Tavian ondan bir kere daha mükemmel olduğunu duymuştu. Bunu dedikten sonraki gün Justus istifa dilekçesini verip aylarca ondan kaçmıştı. Tavian, bir kere daha ona 'haddini bil' dediğini hatırladı. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra,
" Özür dilerim Justus."
"Ne için?"
"Seni üzdüğüm, kırdığım her gün için. Benim için canının yandığı her gün için."
Justus, 'senin için yanan kalbimi görseydin yine böyle özür diler miydin benden? Ben seve seve yanmasını izlerken oysa. Ben yanmayı bırak yok olmaya bile razıyken üstelik. Senin için yok olmayı bir şeref madalyası gibi göğsümde taşıyacağımı bilsen yine özür diler miydin? ' dedi içinden. Dışından,
"Asıl ben özür dilerim. Çocukluk edip istifa dilekçesi yazdım. Bu krallığı bir daha görmemekti amacım."
"Kral kalmanı emretmeseydi, bir daha dönmeyecektin değil mi? Uzaklarda yaşayacaktın. "
Justus,' nefes almadan yaşamak, yaşamak olur muydu? Sensiz bir gün bile nefes alamadım. ' dedi içinden. Dışından,
"Yapamazdım." dedi
"Ama yaptın." dedi Tavian
"Yapamadım. Dönmek için gün saydım. Burasının evim olduğunu anladım. Buraya ait olduğumu farkettim uzaktayken. Bu krallığa (en çok da sana) ."
Tavian gülümsedi. Justus içinden geçirdiklerini duydu sandı bir an. Korktu. Tavian,
"Evine hoş geldin o zaman (hoş geldin sen yokken bile bir gün olsun senden vazgeçmeyen kalbime) "
Justus gülümsedi.
"Hoşbuldum..."
Tavian yıldızlara baktı. Ardından Justus 'da baktı gökyüzünde parlayan ışıklara...
Tavian için Justus' un yanında böyle oturmak da yeterdi. Sarılmaya ya da öpmeye ihtiyacı yoktu. Tam şuan kalbindeki kelebekleri Justus 'da görsün isterdi sadece. Onun elini kalbinin üstüne koymak isterdi.' Duyuyor musun senin için çırpınışlarını? ' diye sormak isterdi.' Nasıl bu hale geldim? Ne yaptın sen bana? ' diye sormak isterdi en çok da. Her gün bir kere daha kendine şaşırıyordu. Bambaşka bir insan yapmıştı onu Justus. Sevgiyi bilmeyen taş bir kalbe ufak bir öpücük kondurmuştu. O taşın arasından çiçekler filizlenmişti, üzerini yeşil bitkiler kaplamıştı. Hatta bir ağaç büyümüş, üstüne kuşlar yuva yapmıştı. Her gün kuş sesleri ile uyanır olmuştu. O kuşlar ona her sabah şarkı söyler olmuştu. Her sabah kıpır kıpır, gülerek uyanır olmuştu Tavian. Hayatına renk gelmişti ve de. Justus yaptığı mükemmel resimleri tuvale yaptığını sanardı. Oysa hepsini senelerce Tavian 'ın kalbine çizmiş olmalıydı. Kalbini boyamıştı. Bu yüzden renk gelmiş olmalıydı hayatına. Dünya içinde o yaşıyor diye dönüyor olmalıydı. Ağaçlar o nefes alıyor diye oksijen üretiyor, güneş o gözlerini açacak diye doğuyor olmalıydı.
Öpücük meselesini de hiç açmadılar. Zaten gerek de yoktu. Ne söyleseler bunun için eksik kalırdı.
Konuşmaya bile ihtiyaç duymadılar. Kelimeler yeterli değildi onların hissettiklerini anlatmaya çünkü. 'En iyi yüreğiyle duyabilirdi insan. En iyi yüreğiyle görebilirdi. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremezdi. Yüreğiyle bakmalıydı insan'
Ne kadar süre öyle sessizce oturdular saymadılar. Önemi de yoktu zaten. Orada Komutan ya da Prens değildiler. Zamanın bir önemi yoktu. Justus ve Tavian 'dılar işte hepsi bu. Şu koskoca dünyada sadece iki kişiydiler. En azından bir gece olsun hiçbir şeyi umursamadan oturmak istediler.
İkisi de o gece anladı ki, Aşk buydu işte. O kadar zor değildi. 'Aşk, iki kişinin kalplerinin sohbetiydi.'...
Sonra Tavian ayağa kalktı. Elini uzattı Justus 'a. Justus' da hiç sorgulamadan tuttu o eli. Onun elleri hayatında gördüğü en güzel ellerdi... Sonra ellerinden güç alarak kalktı yerden Justus. Sözleşmiş gibi atlarına binip sarayın yolunu tuttular...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lisentus Kingdom
Fanfiction"Başka bir evrende yeniden başlama imkanımız olsaydı eğer. Yeniden sana aşık olmak, yeniden senin için ölmek isterdim"