2 gün sonra...Yaklaşık iki gündür Toprak ile gerekmedikçe konuşmuyor ve yan yana gelmiyorduk. Ne için çabaladığının farkındaydım, ama bunu istemiyordum. O ise diretiyordu. Çünkü onun için bir arada olabilmemiz savaşmaktan geçiyordu. Ondan sonra her şeyin düzelebileceğine inanıyordu. Onun açısından belki, fakat benim için...belirsizdi.
"Yağmur hazır mısın?" Gizem'in odaya girmesiyle, bakışlarım kısa süreliğine ona kaydı ve yine önümdeki valize döndü.
"Hazırım"
Valizin fermuarını çekip ayaklandım. Pek fazla eşyam olmadığı için ağır değildi. Fakat yine de Gizem valizi elimden alarak, dışarı çıkarmama yardımcı oldu. Ayağım da ufak tefek ağrılar olsa da, işimi engellemiyordu. Git gide düzeliyordu. Ama yine de o valizimi sürükleyerek kapının önüne götürdü ve kapının önünde bekleyen Toprak'a verdi. Toprak da valizlerin hepsini yüklenerek, arabaya yerleştirmek için hızlı adımlarla merdivenlerden indi. Antalya'ya bir iki günlüğüne gideceğimizi dün söylemişti. Ama ne için olduğunu bilmiyordum. Böyle bir seyahat hakkında bir şey söylememesi biraz canımı sıkıyordu. Onun inmesiyle, bende kapının önünde duran Gizem ve kucağında Lila ile ayakta dikilen Ozan'la vedalaştım. Gizem bana sıkı sıkı sarılırken, Ozan'ın duyamayacağı bir şekilde kulağıma fısıldadı.
"Üzme kendini. Ben inanıyorum, aranızdaki sorun her ne ise düzelecek."
Bilmediği o kadar çok şey vardı ki... Bende ona sıkıca sarılarak, "Umarım" demekle yetindim. Aramızdaki bu karmaşık durumun çözülmesi imkansızdı, fakat ondan ayrı düşene kadar bu şekilde devam etmesini istemiyordum. Ama buna mecburdum.
"Kışın ortasında, Antalya' da size iyi tatiller."
Ozan, Gizem ile bizi yapışık ikiz gibi izlerken, yine alaycı bir tavırla konuşmuştu. Söylediklerine tebessüm ettim.
"Dört duvar arasında, size de iyi tatiller Ozan."
Gelen ses ile arkamı döndüm. Toprak nefes nefeseydi, ama arkadaşını alaya almaktan geri kalmamıştı. Böyle anlaşıyorlardı. Ozan sırıtırken, kucağındaki Lila ile dostuna yaklaştı. Toprak önce kedisiyle, sonra dostuyla vedalaştı. Gizem ile de vedalaşıp "Kızıma iyi bakın! Buralarda önce Allah'a, sonra Gizem sana emanet."
Söylediklerine Ozan bir anda surat asarken, Toprak keyifle gülmüştü. Ben de Lila'yı bir kere öpüp kenara çekildim. Ve merdivenleri inmeye başladık. Arkamdan Gizem el sallarken, bende ona karşılık verdim.
Dışarıya çıktığımızda, hafif rüzgarlı hava saçlarımı okşadı. Serin hava bedenimde dinginlik hissettirirken, yolun kenarında duran arabasına ilerledim. O da arkamdan gelerek arabanın kilitlerini açtı. Tam arabaya binecekken, Toprak'ın o çok sevdiği(!) yaşlı teyze seslendi.
"Oğlum yine nereye böyle?"
Toprak göz devirirken, ben hiç fırsat vermeden arabaya yerleştim. O da cevap vermek yerine, soruyu hiç duymamış gibi tebessüm ederek el salladı ve şoför koltuğuna yerleşti. Yoksa bu muhabbet, teyzenin sorularıyla uzar giderdi.
Hiç duraksamadan arabayı çalıştırdı. Gözlerim Toprak'ın binasına kayarken, Gizem ile Ozan'ın balkondan bize baktıklarını gördüm. Arabanın hareket etmesi ile sokaktan hızlı bir şekilde çıktık."Antalya' ya neden gidiyoruz"
Gözleri yoldaydı, fakat aklında sorduğum soru geziniyordu. Yüzünün hafif asılmasıyla, "İşlerim var" dedi. Soruma çok kısa ve verimsiz bir cevap vermişti. Acaba işleri çok mu özeldi? Yoksa niye söylemeyecekti ki? Aklımdaki düşünceler ile yolu izlerken, bana attığı kaçamak bakışı son dakika yakaladım. Son iki gündür tek tük kelime kuran dudakları, uzun cümlelere hazırlanıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEVAFUK
ChickLitSözleri ile kaybettiğim irademi kazanmaya çalışarak, kollarından kurtulmak için çırpındım. Ama beni bırakmak yerine sıkıca tutmuş, son bir kez daha tehditkâr bir ses ile uyarmıştı. "Bana geri dön!.." Çırpınmama rağmen kollarından kurtulamayınca bu...