25.BÖLÜM

90 9 24
                                    


Ruhumun karanlığına işkence eden güneş, odanın tamamını talan ediyordu. Bu durum beni huzursuz ederken, yataktan hırsla kalktım ve camın kalın stor perdelerini çektim. Perdeler; kışın ortasında doğan güneşin yalancı ışınlarından beni kurtarırken, yatağa geri döndüm. Örtüyü kafama kadar çektim ve uykuma kaldığım yerden devam ettim. Üzerimdeki agresif ve depresif ruh halini çok net seziyordum. Fakat gayet normal tepkiler veriyormuşum gibi, kendimi kandırıyordum. Gözlerimi bir kez daha kapattığımda, zihnime yine aynı kehribar rengi gözler düştü. Zihnimin duvarlarına yansıyan adamı, büyük bir boşlukla karşıladım. Ona karşı sinsice büyüyen öfkem, Hakan'a olan öfkemden daha da büyük bir vaziyet alıyordu...

İkinci uyanışım sancılı olmuştu. Başım şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Elim saçlarıma kaydığında, gözlerimi usulca açtım. Yatakta uzanmış bir vaziyette bir süre tavanı izledim. Geçmeyecekmiş gibi duran baş ağrım ile ayaklandım ve lavaboya ilerledim. Kendime gelmeye çalıştım. Yüzümü soğuk su ile yıkarken, içimde iğrenç duygular geziniyordu. Boşluk hissini hiç bu denli hissetmemiştim. Ve bu korkunç derecede kötüydü. Yüzümden su damlaları süzülürken, başımı kaldırıp aynaya baktım. Halimi görünce hata ettiğimin farkına varmıştım. Aymaya hiç baksaydım daha iyi olurdu kesinlikle. Banyoda oyalanmayı bırakarak, odadan çıktım.
Koridora ufak bir göz gezindirdiğimde, sessizliğin hakim olduğunu anladım. Aklıma bir kez daha şansımı denemek gelse de, bu fikirden yorulduğumu fark ettim. Tekerrür eden şeylerden bıkmıştım. Bu beni yerinde durmayan, huysuz bir çocuk gibi gösteriyordu. Bazı şeyleri çok çabuk kabullenemiyordum. Ama artık bitmişti ve ben hiç olmayacak derecede tehlikeli şeyleri kabul etmeye başlamıştım. Peki ben, kendimden ne zaman bu kadar çabuk vazgeçmeye başlamıştım?

Ruhsuz bedenime eşlik eden ölü adımlar ile zihnimin ezberlediği odaya ilerliyordum. Şiddetli bir şekilde ağrıyan baş ağrıma, iyi gelecek sebebi arıyordum. Ve Hakan'ın bu dağ evindeki o ecza dolabında yeteri kadar sebep bulacağıma emindim. Çünkü o ecza dolabıyla küçük bir hastane açacak kadar dolu ilaç ve bir çok ilk yardım eşyası vardı. Şaşmamalı...
Bu tarz suçlu bir insana gerekli olabilecek şeylerdi nede olsa...
Odaya girdiğimde, karşımdaki dolaba ilerledim ve kapağını açtım. Huzursuzluk dört bir yanımı sarmışken, üzerine bir de sinir ve stres basmıştı. Boş dolapta sargı bezleri hariç, bütün kesici delici ve ilaç dolu bir çok kutunun yerinde yeller esiyordu.

"Senden gerçekten nefret ediyorum Hakan..." Dişlerimi sıkarken, geriye dönüp bu sefer de nefret ettiğim adamın odasına ilerlemeye başladım. Bu halimle onun yüzünü, sesini, konuşmalarını, kısaca ona dair hiçbir şeyi işitmek ve görmek istemiyordum. Dün, o berbat boşluk hissinin ilk dakikasını onun kollarında yaşamıştım. Bu duruma da asabım bozuluyordu. Zaten insanı çaresizlik itmez miydi kötü şeylere?

Kapının önünde durduğumda, içeriden konuşma sesleri geliyordu. Bunu umursamadan kapıyı kırarcasına çaldım. İçeriden konuşma sesleri devam ederken, bir kez daha hızla yumruğu kapıya indirdim. Tek ayağım stresten titreşim moduna girerken, baş ağrısı ile kapıda dikilmeye başladım. Rahat on dakikanın ardından sinirden çatlama noktasına gelmiştim. Ona karşı yitirdiğim saygı ile göz devirerek kapının kolunu indirip içeri girdim. Telefon konuşması yaparken, uygunsuz bir halde dolanacağını sanmıyordum. Bu yüzden rahat davranmıştım, her ne kadar bu yaptığım doğru olmasa da...
Kaba olan bu hareketim, Hakan'a az bileydi aslında. O, benim haklarımı ve alanımı hiç çekinmeden işgal ediyordu sonuçta...

Kahkaha sesi bütün odada yankıbulurken, çatık kaşlarımın arasında karşımda dikilen Hakan'a baktım. Odasına destursuz girmemi çok doğal bakışlar ile karşılamıştı. Telefondaki kişi her kimse, konusmak için büyük bir hazla dudaklarını araladı. Boş bakışlarım yüzünü talan ediyordu.

TEVAFUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin