Gözlerim tek bir nokta da takılı kalmıştı. Kırgınlıklarım, hüzünlerim, yakarışlarım zihnimin dört bir yanımda yankı buluyordu. Buna rağmen kendime bile zerre kadar faydam yokken, onu kurtarmak istedim. Beni bir hiç gibi gören babam için savaşmak istedim. İnsana en çok sevdiği zarar verirdi ve insan en çok yara aldığını severdi..."Yağmur, Yağmur bana bak!" Kulağıma Toprak'ın sesi boğuk bir şekilde dolmuştu. Zihnim ise dumanaltıydı.
"Babanı kurtaracağım tamam mı? Önce seni güvenli bir yere götürmem lazım. Duyuyor musun beni?" Donuk bakışlarım usulca sevdiğim adama kaydı. Gözlerimin içine bakıyordu. Benden ufak da olsa bir tepki bekliyordu.
"Toprak, o benim... babam..." kekeleyerek sarf ettiğim sözlerimin üzerine sıkıntılı bir nefes verdi.
"Biliyorum güzelim, o senin baban ve ben onu kurtaracağım."
Yerde ezilen ot seslerinin hemen ardından, Hakan'ın sesi duyuldu. Bize daha da yaklaştı ve karanlık kalan kuytu köşeye çekildi.
"Toprak, saçmalama! Hepimizi öldürürler. Bir kişi için üç kişi mi feda edeceksin?" Ciddi bir gerginlikle sırıttı. Aynı acımasız bir şeytan gibiydi.
"Şu lanet sesini kes Hakan! Yemin ederim kendimi öfkeden zar zor tutuyorum!"
Gözlerimden sicim sicim yaşlar dökülüyordu. Bu yaşlara şahit olan Toprak ise daha da öfkelenmeye başladı. Ne beni Hakan'a emanet edip babamı kurtarabiliyordu. Ne de yanımda durup kopacak feryadıma şahit olabiliyordu. Hepimiz kapana kısılmış, yaratandan yardımı bekliyorduk.
"Yağmur'u alıp gidelim diyorum sana neyi anlamıyorsun! Akıllı ol, beni dinle!" Hakan'ın öfkesine aynı şekilde dişlerini sıkarak Toprak karşılık vermişti.
"Aklım gayet yerinde, korkaklık yapıp kaçmayacağım! Ben senin şu şerefsizliğine göz yummam!"
Hakan kısık bir sesle güldü. Sırıtan yüzü bir anda dondu ve az önceki öfkesi yerini aldı. Psikopat gibi görünüyordu. Karanlık üzerimizi örterken, yanımıza daha da çok yaklaştı ve Toprak'a doğru öfkeyle soludu.
"Şerefsizlik mi? Kurtarmak istediğin adam Yağmur'un babası evet, doğru... ama o adam aynı zamanda Ceylin'in ölümünden hemen sonra Yağmur'u bana satan adam! Şimdi ben mi şerefsizim, o mu Toprak? Hadi git kurtar onu iyilik meleği (!) Onun için canını feda et. Et ki, bende istediğime ulaşayım!" Dişlerinin arasında tıslarcasına konuştu. Gözlerini korkunç bir şekilde açmış, Toprak'a bakıyordu. Aynı benim gibi Toprak'ın da zihni dumanaltıydı artık.
Bu sözler çoktan Toprak'ı etkisi altına almıştı. İlk kez şeytanım doğruları sıralayarak, onu kamçılamıştı. Toprak'ın gözleri kısıldı. Kaşları çatıldı. Duydukları ona ağır gelmişti. Kehribarlarındaki merhamet kırıntıları da yok oldu. Şeytanın sözleri, onu da acımasız bir varlığa çevirdi. Nefretle bakan gözleri önce babamın olduğu tarafa, sonra bana kaydı. Uzun uzun gözlerimin içine baktı. Yaş olan gözlerime değen bakışları acımasızdı. Sert bakışları kahvelerimi işgal ederken, dudakları aralandı.
"Bana ne istediğini söyle!" Sesi bütün benliğimi ürkütmüştü.
Seçimi bana bırakmıştı. Şeytana hak vermişti, ama bana verdiği sözü unutmamıştı. Senin için savaşacağım demişti. Benden izin almadan savaş meydanına çıkmıştı. Ama benden izinsiz bir adım dahi atmak istemiyordu. Çünkü bu savaş en çok benim savaşımdı. O ise emir bekleyen bir savaşçıydı.
Gözleri üzerimdeki baskıyı artırırken, Hakan da sessizlesmişti. Beni bekliyorlardı. Vereceğim cevabı bekliyorlardı.
O benim babamdı. Yakmıştı, vurmuştu. Ondan kaçmak istemiştim. Hayatımı zehir etmesine izin vermemek için çok çaba sarf etmiştim. Ama onu ölüme terk etmek... hayır böyle bir şey çok ama çok ağırdı... bu benim isteyebileceğim kadar basit ve acımasız bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEVAFUK
ChickLitSözleri ile kaybettiğim irademi kazanmaya çalışarak, kollarından kurtulmak için çırpındım. Ama beni bırakmak yerine sıkıca tutmuş, son bir kez daha tehditkâr bir ses ile uyarmıştı. "Bana geri dön!.." Çırpınmama rağmen kollarından kurtulamayınca bu...