Telefonu yatağa bıraktığımda, görüş alanıma Toprak girdi. Çatık kaşlarla elimde gördüğü telefonuna baktı. Bir şey demedi. Fakat benden bir açıklama beklercesine, gözlerimin içine bakıyordu. Ne yalan uydursam diye düşünürken; bir şeyler söylemeyi, herhangi bir açıklama yapmayı istemiyordum.
Elindeki buz ile yaklaştı. Sus pus olmuş, birbirimizin hareketlerini izliyorduk. Bu ikinci olmuştu. Telefonunu anlamsızca karıştırırken, ikinci kez yakalanmıştım. Benden bir açıklama duyamayınca, fazla duraksamayıp buzu bana uzattı.Elinden aldığım buzla, kafamı kaldırıp ona baktım. Aklıma sonradan gelen yalanı uydurdum. "Kusura bakma izinsiz aldım. Ama saate bakıcaktım." dedim.
Toprak soğuk bir tavırla, "Odada saat vardı." Diyerek odadaki duvar saatini gösterdi. Kahretsin ya...Yakalanmanın verdiği utançla gözlerimi yumdum. "Yağmur bir sıkıntımı var? Bunu sana defalarca soruyorum. Ama bir cevap vermiyorsun." Sesi sitemden uzak alıngandı. Korkudan unuttuğum acımı hatırlayınca, buzu yavaşça alnıma değdirdim.
"Hayır yok." kaçmak uzmanlık alanım olmuştu artık. Sürekli bir şeylerden kaçar olmuştum.
"Öyle olsun" dedi ve telefonu aldı.
Odadan çıkarken, aklıma gelen şey daha beterdi. Onun numarasına donmuş bir şekilde baka kalınca, açık sekmeyi kapatmayı unutmuştum. Ayaklandım ve alnımda tuttuğum buzu banyoya koydum. Aynada kendime bakarken, korkularım dört bir yanımı sarmıştı. Onu tanıyordu, bu apaçık ortadaydı. Peki ya arkadaşıysa, ya bana rol yapıp beni kandırıyorsa...
Yüzüme sertçe su çarptım. Kendime gelemiyordum. İyi biri olduğuna o kadar inandırmıştım ki kendimi, bana oyun oynadığı, aklımın ucundan bile geçmezdi. Ya kendi kafamda kuruyorsam, ya sadece onunla iş yüzünde muhatap olduğu biriyse... Sürekli iş yüzünden tartıştığı kişi o muydu? Toprak'ın evinde kaldığım ilk gün, kapının önüne gelen o muydu? Sinirden akan gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Banyodan çıkıp odanın içini turlamaya başladım. Yerimde duramıyordum. Eğer oyun olsaydı, ailesiyle rahatlıkla tanıştırmazdı. Kendini tekrardan bir oyunun içine atmazdı. Ben bunları düşünürken, kapı çaldı.
Gözyaşlarımı sildim ve aynada kendime baktım. Sakin gözükmeye çalışarak, kapıyı açtım."Yenge bir şeyler hazırlayalım mı? Ben biraz acıktım."
Asel, direkt konuya girmişti. Gereksiz bir telaşla, söylediklerine hızlıca kafamı salladım. Asel bir an kaşlarını çatıp "Alnın neden şişti senin?" Demesiyle elim istemsizce alnıma gitti.
"Kafamı kapıya çarptım, ama sorun yok iyiyim." diyerek zoraki bir gülümsemeyle açıkladım.
"Buz getireyim mi? İyi gelir.""Yok. Toprak getirdi." Diyerek asıl konuya değindim. "Mutfağa inelim mi?"
"Olur."
Aşağıya inen Asel ile bende peşinden mutfağa yöneldim. Mutfağa girdiğimizde, Asel yemek için dolaptan bir şeyler çıkardı. Çıkardığı sebzeleri yıkarken, sadece onu izliyordum. Ne yapmam gerektiğini, nasıl davranacağımı bilemiyordum. Her şey kafamda alt üst olmuştu. Asel, sebzeleri doğramak için doğrama tahtası ve bıçağı tezgâhın üzerine koyduğundan, eğer biraz daha böyle durursam üzerimdeki tuhaflığı fark edeceğini düşünerek hareketlendim. Yavaş adımlarla tezgâha yaklaştım.
O anda çalan dış kapıyla Asel bana döndü ve "Yenge sen doğramaya başla. Ben kapıya bakayım" dedi durgun bir ifadeyle.
O da benden farksız değildi. Öğrendiği gerçekleri atlatamamıştı. O kapıya bakarken, ben de sebzeleri doğramak için mutfak tezgâhına yaklaştım. Kafam allak bullaktı. Bir an beni bulduğunu, boğazıma yapışıp bana hesap sorduğunu hayal ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEVAFUK
Genç Kız EdebiyatıSözleri ile kaybettiğim irademi kazanmaya çalışarak, kollarından kurtulmak için çırpındım. Ama beni bırakmak yerine sıkıca tutmuş, son bir kez daha tehditkâr bir ses ile uyarmıştı. "Bana geri dön!.." Çırpınmama rağmen kollarından kurtulamayınca bu...