4. Bölüm

274 15 0
                                    


Uyandığımda çoktan işe gitmişti. Oysaki dün dışarı çıkaracağına dair söz vermişti. Ama onun da kendine göre işleri vardı. Her dakika benimle ilgilenemezdi. Sadece, sabah onu evde bulamadığım için merak etmiştim. Çünkü iki gün evden çalışacaktı. Yine uyanamayıp ona kahvaltı hazırlayamamıştım. Ben de kahvaltı yapmak yerine, kahve içip tekrardan kendimi yatağıma attım. Bana kalsa hiç uyanmak istemezdim. Yaşam insanoğlunu yoran büyük bir mücadeleydi. Her zaman o mücadeleyle savaşamıyorduk. Biraz dinlendikten sonra tekrardan mücadeleye devam ediyorduk. Zorluklara karşı her zaman güçlü ve yıkılmaz bir duvar gibi duramazdık. Bazı zamanlar, toparlanmak için sadece her şeyi bir süreliğine kenara bırakmak gerekirdi. Uzun ya da kısa bir süre de olsa. Tekrar ayağa kalktıktan sonra, zaten hayata kaldığımız yerden devam ediyorduk. Şu an tam olarak bunu yapıyordum. Başıma gelenleri, yaşadıklarımı ve bir yabancının yardım elini kabul etmemi bir kenara bıraktım. Yorgundum ve dinlenmem lazımdı. Bu yorgunluğum daha çok ruhsal yöndendi. Dinlenmeden devam edersem; kendimden geriye hiçbir şey kalmayacaktı, bunu istemiyordum. Uyku çareymiş gibi, her sıkıntıdan sonra uyumak isterdim. Ama o da kısa süreliğine unutturuyordu. Uyanınca her şey kaldığı yerden devam ediyordu.

Hiç düşünmeden yataktan kalktım ve çok soğuk olmasına rağmen balkona çıktım. Yere bir minder atıp gökyüzünü izlemeye başladım. Rüzgar, her şiddetli estiğinde yüreğimin ateşini soğuğuyla söndürmesi gerektiği yerde, daha çok harlıyordu. Bacaklarımı kendime çekerek, kollarımı bacaklarıma sardım. Çenemi dizlerime yaslayıp gözlerimi gökyüzünden ayırdım. İçimdeki hisleri dinlemek için gözlerimi kapattım. Rüzgar, her estiğinde saçlarım rüzgarla âdeta dans ediyordu. Düşüncelerimi iyileştirecek gözyaşlarımı akıtmak istedim. Ama yapamadım, gözlerimden bir damla bile süzülmedi. Gözlerimde de yüreğim gibi donmuştu. Rüzgar daha da şiddetlendi. O her şiddetlendiğinde yüreğim de şiddetle çarpıyordu.

Rüzgar esti, fırtına koptu. Gökyüzüne baktı. Fırtınaya rağmen, bir damla bile yaş süzülmedi gökyüzünden. Şaşırdı genç kız, şaire şiir olacak saçları savrulurken düşündü. Gökyüzü de, onun gibi kupkuru bir çığlık boğuyordu içinde...

"Yağmur, delirdin mi sen? Hava buz gibi..."

Toprak saf bir öfkeyle söylenmişti. Balkonda uyuya kalmıştım. Bu soğuğa rağmen, nasıl uyuduğum da tartışma konusuydu. Toprak'ın sesiyle gözlerimi aralamıştım. Ayakta dikilmiş saf bir öfkeyle bana bakıyordu. Fazla beklemeden kollarımdan sıkıca kavrayıp ayağa kaldırdı. Donuyordum resmen. Uyanmamla bedenimi bir titreme sarmıştı. Toprak hiç beklemeden beni tuttuğu gibi, içeri girmeme yardım edip banyoya yöneltti. Hâlâ onun kolları arasındaydım ve çok üşüyordum.

"Sıcak bir duş al. Burada bekliyorum, oyalanma." itiraz ettim.

"Sıkı giyinip, yatağıma yatmak istiyorum lütfen..." titreyerek konuşuyordum.

"Yağmur, kafandan aşağı sıcak su dökmemi istemiyorsan banyoya gir ve duş al. Çabuk!" net bir dil ile kendini ifade edince, konuyu uzatmadan banyoya girip kapıyı kapattım.

Üstümü hızla çıkarıp sıcak suyun altına girdim. Sıcak suyun altında ağaç gibi dikilmiş, üzerimden dökülen suları izliyordum. Biraz kendime geldikten sonra, suyu kapatıp çıktım. Kurulanmak için havlumu yanıma almamıştım. O anda nasıl düşünebilirdim ki zaten? Neredeyse beni baskıyla banyoya sokmuştu. Kapıyı açıp seslendim: "Topraaak" ses gelmedi. İkinciye seslenişimde cevap vermişti. "Efendim, Yağmur" biraz çekinerek "Havluyu unuttum, verebilir misin?" dedim. Kısa bir süre sonra geldiğinde; görünmeyeceğim bir şekilde, elimi kapının arkasından uzattım. O da havluyu bana kapının arasından uzattı. Elim eliyle buluşunca, göğsüme müthiş bir korku sindi. Duygularım, sürekli kafamdakilerini tekerrür ettiriyordu. Bu anın içinde kaybolmayarak, ruhumu korkunun kollarından kurtardım. Ve hızla havluyu alıp kapıyı kapattım. Havluya sarılırken, kapının hemen arkasında Toprak'ın sesi yükseldi.

TEVAFUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin