17.Bölüm

126 10 4
                                    


Olduğum yerde donarak, ona bakakalmıştım. Ayaklarım; ilerlemeyi bırakmış, geri adım bile atmamıştı. Korkudan kalakalmıştım. Bakışlarımı ondan çekemiyordum. Onda kilitli kalmıştım. Cehennemin, baş iblisinin eline düşmüştüm. Artık bitmişti. Ne kaçışım olacaktı, nede kalışım... Ölecektim ve beni öldürmekle kalmayıp yok edecekti. Tıpkı onu da yok ettiği gibi...

Toprak'ın belime yürümem için yaptığı baskıyla, yavaşça adımladım. Zorlukla ilerlerken, yanımdaki adama daha çok sığındım. Elim, belimdeki elini tutarken, korkan gözlerle Toprak'ı izliyordum. Beni onun kollarına atmasına rağmen, bir kez daha ona sığınıyordum. O ise karşısındaki şeytana, meydan okurcasina bakıyordu. Öfke artık ikisinin de yüzüne hakimdi. Birinin öfkesi karşısındakine iken, diğerinin öfkesi banaydı.
Masaya yaklaşmamızla, neredeyse kalbim yerinden çıkacaktı... Yanı başımda, bir nefes uzaklıktaydı. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Korkak kalbim ona bakmamak için çabalarken, gözlerim izinsizce ona değip duruyordu. Onunkiler ise Toprak ile benim aramda mekik dokuyordu. Her an patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Sakin ve sessiz. Ama en ufak bir kıvılcımla her şeyi yerle bir edecekti.

Belime sarılmış Toprak ile daha çok huzursuzlanırken, masada ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Afallamıştım.
Masadaki dördüncü kişi elini Toprak'a uzattığında; Toprak benim gibi bakışlarını Hakan'dan çekti ve karşısındaki kır saçlı, yaşlı adama çevirdi. Ellili yaşlarda gösteren bu adamla tokalaşırken, büyük bir nezaket ile konuşuyordu. Yüzünde ise takındığı sahte bir tebessüm vardı.

"Cem Bey... Her şey çok güzel görünüyor?" Diyerek bakışlarıyla etrafı bir kez daha süzdü. Öfke damarlarından akarken, Hakan'a gözlerini özellikle değdiriyordu. Bu hali bana ters düşüyordu. Ben korkudan bakmamak için savaşırken, o büyük ve yakıcı bir kibir ile bakıyordu. Cem Bey'in sesiyle, tekrardan karşısındaki yaşlı adama döndü.

"Toprak, bu kutlamaya katılmana çok sevindim. En son katılamayacağını söylemiştin."
Cem Bey elindeki viski bardağını yavaşça dudaklarına götürerek, bir yudum aldı ve keyifle Toprak'ı dinlemeye koyuldu.

"Bizim için düzenlediğiniz bu kutlamaya, elbette de katılacaktım" dedi Toprak.

Duyduklarıyla tebessüm eden Cem Bey, hiç beklemeden söze girdi. Bakışları Toprak ile Hakan arasında gidip gelirken, sevinç ile düşüncelerini onlara da belirtti.

"Bu otelin mimarisi için seninle çalıştığımda çok heyecan duymuştum. Her şeyi kafamdakinden daha harika bir şekilde tasarladın." Şevkle otelini bir kez daha süzdü ve sözlerine devam etti. "Harika da oldu zaten. Şimdi ise İstanbul'daki Hakan ile yürüttüğün proje için heyecanlıyım. Sizin gibi başarılı ve değerli mimarlarla çalışmak, benim için büyük bir zevk. İnanın bana her proje benim için büyük bir tutku..."

Yaşına nazaran tezcanlı bir kişiliğe sahipti. Konuşmaları devam ederken, hiç duraksamadan beden diliylede destek veriyordu. Gerçekten, enerjik ve çalışmaktan zevk alan bir iş adamı olduğu çok belliydi. Yüzündeki tebessümler eksik olmazken, gözleri bana kaydı. Toprak ile konuşmasından kaynaklı birbirimiz ile tam olarak tanışamamıştık. Bunu o da fark etmişti ki; fark ettiği detayla bakışları, gerginlik içinde boğulan bana döndü. Meraklı gözlerle ile bakınca, Toprak da daha fazla beklemeyip beni tanıttı.

"Nişanlım Yağmur."

Sözleri cehennemimin ateşini harlıyordu. Ama bundan habersiz olan Toprak, bu sözleri gayet sakin bir şekilde sarf etmişti. Gözlerim ufak bir an Hakan'a dokunduğunda, tek kaşı havada imayla beni izlediğini gördüm. Öfkesi korkularımı gün yüzüne çıkarıyordu. Tekrardan Cem Bey'e döndüğümde, bana uzattığı elini tutarak tokalaştım.

TEVAFUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin