Boş gözlerimi ortaya çıkan diğer görüntülere diktim. Umudum gitgide yok oluyordu. Kaç gün olmuştu bilmiyordum. Kevin günlerdir yoktu ortada savaşın geldiğini söyledikten sonra ortadan yok olmuştu. Ne ayak sesi vardı ne de herhangi bir ses.
Çaresizlik günden güne beni tüketiyordu. Dünyanın farklı yerlerinden görüntüleri görürken bir tanesi bile akademiden değil. Hızlıca biteceğini düşündüğüm bu görüntüleri 46 dan sonra saymayı bırakmıştım. Onlar bitmemişti ama ben tükenmiştim.
Vücudumda hissettiğim bir karıncalanmayla kaşlarım çatıldı. Ne olduğunu anlamak için etrafa bakındım ama karıncalanma gittikçe artıyordu. Karıncalanma tüm vücudumu ele geçirdiğinde birden bir şeyler duymaya başladım.
Patlama sesleri ara ara çığlık sesleri geliyordu. Arada çöken sessizlik seslerden daha korkutucuydu. Ama bunlar gerçek miydi yoksa benim hayal ürünüm müydü emin olamıyordum. Ama içimde oluşan korku bütün bunlar gerçek diyordu bana. Uyuşma yavaş yavaş geçerken rahatladım. Tamamen geçtiğinde sesler hâlâ kulağımda çınlıyordu.
Garip bir şekilde vücudumda dolaşan gücü hissedebiliyordum. Bu duruma o kadar yabancılaşmıştım bir anda kendimi bir yabancı gibi gördüm. Gücümü hissetsem de kullanamıyorum. Ordaydı ama sanki ulaşamayacağım kadar uzaktaydı.
Bakışlarımı görüntülere çevirdim hiç tanımadığım insanların hayatlarını izliyordum. Memnuniyetsizce ordan ora savrulurlarken yerlerinde olmak isteyen birinin varlığından haberleri var mıydı acaba. Elementleri taşlara hapseden simyacılara belki de milyonuncu kez küfrettim.
İnsanlar elementlere hükmedebilecek canlılar değildi. Diğerlerine yardım etmek yerine tek yaptığımız kendi içimizde savaşmaktı. Mücadele ve rekabetle yok olup gidiyorduk. Yorgunca bakmaya devam ettim görüntülere. Olmayan bir ağırlığın altında ezildiğimi hissediyordum.
Pes etmenin eşiğinde miydim yoksa çoktan pes mi etmiştim bu sorunun cevabını bir türlü veremiyordum. Denemekten, mücadele etmekten ve kaybetmekten yorulmuştum. İçimde yıkamadığım her duvar etrafımı çevreleyip beni hapsediyordu. En kalınları da korkularımdı galiba.
Güçsüzce elimi kaldırdım. Bakışlarımı görüntülerden elime indirdim. Ben buydum işte. Elementler, güç bunların hepsi yalandan ibaretti. Ben bu titreyen eller kadar aciz ve güçsüzdüm. İnsanı yaşatan kaç tane duygu vardı bilmiyorum öldürenler çok daha fazlaydı bundan emindim.
O sırada yeni bir görüntünün ortaya çıkmasıyla diğer görüntüler silikleşti. Yorgunca yeni çıkacak olan görüntüyü beklerken ortaya çıkmaya başlayan görüntülerle yorgunluğum yok olmuştu. Akademi yanıyordu etraf toz bulutu ve duman içindeydi. Yerde hareketsiz bedenler dumanın içinde parlayan ışıklar. Gerçekten savaş mı çıkmıştı?
Kevin benim daha hızlı dönmem için yalan söylemiştir diye umuyordum ama gördüklerimden sonra yalan olmadığını kesin olarak algılamıştım. Ama Seth ve kızım onlar görüntüde yoktu. Onlara bir şey olduğu düşüncesi acı olarak bana dönmüştü. Beynimdeki tüm sorular ve düşünceler birbirine girdikçe delirecek gibi oluyordum.
Birden başıma giren ağrıyla başımı ellerimin arasına aldım. Ağrı gittikçe çoğalıyordu. Dayanılmaz bir hâl aldığında boğazımdan acı bir haykırış koptu. Olduğum yerden doğrulurken birden yok olan ağrıyla olduğum yerde durdum. Bıkkınca başımı kaldırdığımda yavaşça gerçekliğe döndüm.
Etrafımda gördüğüm şeylerle salak bir sırıtış yerleşti yüzüme geri dönmüştüm. Yatakta yatıyordum. Yumuşak bir zemini hissetmeyeli ne kadar uzun zaman olmuştu acaba? Ama aptallığım kısa sürdü. Gördüklerim tekrardan zihnime akın ettiğinde vücudumdaki tüm güç sanki dışarı fırlamak istercesine dışarı hücum etti. Yatağın çevresindeki kalkan cam gibi paramparça olurken ayağa kalktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHRÜN VÂRİSİ
FantasyOPAL MÜHRÜ KİTABI'NIN DEVAMIDIR. Özel güçleri olan bir bebek hayal edin. Ona bakmak ne kadar eğlenceli olur öyle değil mi? Yada olmaz mı? Genç bir baba ve çatlak bir oğlan ve yaramaz bir bebek. Değişik bir fantastik dünya arıyorsanız doğru adrestesi...