22.Bölüm

209 30 29
                                    

Geçen sefer Seth'in bedenime geri dönmesiyle tüm gücüme kavuşmuştum bu sefer tüm gücüme nasıl ulaşacaktım.

-Seth tehlikeye girmeyecek değil mi?

-Seth artık mührün varislerinden biri. Senin gücünden bir eksilme olmadı Aaron. Güç içinde bir yerde onu bulmalısın. Belki de Adrian'dan önce senin zor bir durumda kalman gerekiyordur.

O zaman gücümü bulmak kolay olacaktı. Zihnime hapsolduğum zamanlar aklıma gelince silkelendim. Umarım yine öyle bir şey olmazdı. Tekrar danışmana döndüğümde çoktan uzaklaşmıştı.

-Gücünü geri kazandığında buralarda olmamaya dikkat et!

Kaşlarım çatılmıştı. Bu adamdan nefret ediyordum. Fantazi haline gelmişti gizem yapmak adamda. Bu gün başka dersim yoktu. Güçlerimi eski haline getirmeliydim.

Yavaş adımlarla okuldan çıkıp ormanlık alana doğru yürüdüm. Uzunca bir süre yürüyüp ormanın derinliklerine doğru gittim. Ormanın ortasındaki gölü gördüğümde oraya doğru ilerledim. Daha önce buraya gelmiş miydim? Tanıdık geliyordu.

Elimi toprağa koyup gözlerimi kapattım. Bir şeyler arıyordum ama ne aradığımı ben de bilmiyordum. O sırada biraz uzaklıkta bir eksiklik hissettim. Gözlerimi açıp yine yavaş adımlarla oraya doğru yürüdüm. Kesilmiş ağaçları görmemle eksikliğin sebebini anlamış oldum.

Kesilmiş köklere dokunduğumda kurak arazi yeşillenmişti. Kesilmiş ağaç köklerinde yeni filizlenmeler olmuştu. Bir anda kolumda hissettiğim keskin acıyla o tarafa döndüm ama hiçbir şey yoktu. Aynı acıyı sırtımda da hissettim. Elim sırtıma giderken hemen ardında. Aynı acıyı omzumda hissettim ne oluyordu.

Acıyı tek tek bütün vücudumda hissetmiştim. Ben neden sürekli acı çekiyordum. Acı çekmekten yorulmuştum. Acı son bulduğunda etrafa bakındım bunun sebebi neydi? Beni çeken bir yer vardı. Oraya doğru hızlı adımlarla ilerledim. Yavaş gidersem aynı acıları tekrar çekeceğimden korkuyordum. Sanki vücudumun her yerine demir şişler saplamışlardı.

Ağaçlara asılmış demir tabelaları görmemle kaşlarım çatıldı. Doğaya zarar vermeyin yazan tabelalar ağaçlara çivilerle çakılmıştı. Bu dünyada insan kadar kendiyle çelişen başka bir canlı yoktu. Bitkiler de canlıydı. Bunu anlamaları gerekiyordu.

Çivileri söküp ağaçtaki oluşan küçük oyuklara baktım. Acıya tepki veremiyorlar diye acı çekmediklerini düşünmek tam bir aptallıktı. Gerçi tepki verbilen hayvanlar bile kürk, çanta, kemer olamktan kaçınamıyorlardı. Canlı canlı dişleri sökülüyordu. Boynuzları için öldürülüyorlardı.

Elimi oyuklara yerleştirdiğimde oyuklar geçmişti. Hiç olmamış gibi. Gülümsedim. Boynumdaki dövmede hafif bir yanma vardı. Ama acı vermiyordu. Ağaçların arasından çıkıp göle doğru yürüdüm. Elementlere güvenmem gerekiyordu. Gözlerimi kapattım ve kollarımı açtım. Etrafımda esen rüzgarı hissettiğimde sırıttım. Rüzgar bütün vücudumu sardığında bu hissi sevmiştim. Kahkaha attığımda boynumdaki yanma hissi biraz daha artmıştı.

Bir anda gelen düşme hissiyle gözlerimi açtım. Gerçekten düşüyordum. Hem de gölün ortasına. Suya çarpacakken gözlerimi yine kapattım. Suyu bütün hücrelerimde hissetmiştim çünkü buz gibiydi. Yüzeye doğru yüzmeye çalıştım ama ne kadar uğraşırsam uğraşmayım ilerleyemiyordum. Bu sahneyi biliyordum. Uğraşmayı bırakıp ciğerlerimdeki havayı bıraktım.

Su ağzımdan ve burnumdan girerken acıyla yine gözlerimi kapattım. Güven. Güvenmem gerekiyordu değil mi? Kendimi rahat bıraktığımda acı yerini dinginliğe bırakmıştı. Gözlerimi açtığımda yine havadaydım. Ve nereye baksam tek görebildiğim ateşti. Her yer yanıyordu. Bana doğru uzayan ateşe korkmadan elimi uzattım. Biliyordum. Bana zarar vermeyecekti. Kötü olan insanlardı elementler değildi. Ateş elime dokunduğu anda bütün ateş yok olmuştu.

MÜHRÜN VÂRİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin