Sabah penceremden giren güneş ışığı gözlerimi açmama yardımcı olmuştu. Elimi gözüme götürüp biraz öyle tuttum.
Ben ne ara yatağa gelmiştim. Dün terasta bayılmamış mıydım? Belkide ağlamaktan saçma bir rüya görmüşümdür. Hem ben niye ağlıyordum? Sadece kendime üzülüyordum. Olmayacaktı. Başdan onun bana dokunmasına izin vermeyecektim. Ama aptal ben buna izin vermiştim. Hiç layık olmadığı halde.
Telefonum titmesi ile elimi gözümden çekip telefona attım. Sabah sabah Ela'nın ismini görmek ne hoş bir his. Telefonu kulağıma götürüp sıkıntıyla cevapladım.
'Günaydın prenpes.' dedi neşeli sesiyle. Bu kızın ismi kesinlikle Neşe olmalıydı. Hayatımda böyle neşeli arkadaşım olmadı.
'Günaydın' dedim onun aksine yorgun ve bıkmış sesle.
'Kahvaltı etmedim de.' dedi ve bende sıkıntıyla ofladım 'Etmedim'
'Güzel. Şimdi yataktan kalkıp dolaptan üstüne bir şey giyip sahile geliyorsun. Kahvaltı yapacağız.' dediğinde yerimden kalkıp gözümü pörtlettim. O olan yere gitmem bundan sonra.
'Kim var yanında?'
'Ya işte Fransisco Lachowski, Vini Uehara, Dylan o'brien, Tyler Posey,Logan Lerman oturuyoruz hepimiz seni bekliyoruz. Ay daraldım Eylül. Yalnızım. Ama istesen Bade ve Derya'yı çağıra biliriz.'
'Gerek yok. Sevgilin nerede?' deyip yatağımdan kalktım. Hazırlansam iyi olur.
'Bilmiyorum. Arıyorum kapalı telefonu. Emir'de de kapalı her halde birlikteler.' hava için uygun kiyafetleri çıkardım.
'Tamam. Geliyorum. Orada konuşuruz.'deyip telefonu kapattım. İsmini duymak istemiyorum. Çünki ondan tiksiniyorum. Elimde olsa dudaklarımı kesip atarım. O derece yani.
Ela'nın mesaj attığı yere geldiğimde taksiye ücreti ödeyip kapını kapattım. Tarif ettiği kafeye geldiğimde ocak ayı olmasına rağmen bahçede yer ayırtmış telefonuyla oynuyordu. Yanına yaklaştığımda başını telefondan kaldırdı. Beni görünce yerinden kalkıp yanıma geldi. Sıkıca bana sarıldıktan sonra bende ona sarıldım.
'Bir şey mi oldu? Yorgun görünüyorsun.' dedi endişeli şekilde.
'İyiyim. Dün biraz az uyudum. ' dedim ondan ayrılıp yerime oturarak.'Niye ki?'
'Boş ver beni. Ne yiyoruz? Kalktım yerimden geldim kahvaltı etmeye. Sultan sofrası olmalı değil mi?' deyip güldüm.
'Sen gelene kadar kahvaltı sofrası yapmasını söyledim. ' deyince güldüm. 'Selfie çekilelim mi? İnstagrama koyarım.'
'Manyaklaşma Ela. Gerek yok. Hem o selfie değil özçekim'
'Ben ciddiyim. Siparişleri getirsinler. Böyle boğaz manzaralı çektirip koyarız. Chek in de yaparım. Ay harika olur.' deyip ellerini küçük çoçuk gibi bir birine çırptı. Tam bu anda garson siparişleri getirdi.
"Chek in değil konum belirtmek" dediğimde beni umursamadı
'Bir resmimizi çeke bilirsiz mi?' deyip telefonu garsona uzattı. Garson telefonu eline aldıktan sonra Ela yanıma geldi. Elini belime koyup kendini bana yasladı. 'Sadece gülümse. Bu bedava. Ve iyi hissettiriyor.' dediği söze istemsizce gülümsedim. Sanki karşımda yılların filozofu oturmuştu.
Garson resimi çektikten sonra telefonu uzattı ve yanımızdan uzaklaştı. Ela hemen internette paylaştı.
'Ya onlar görürse?' deyince çatalını tabağa bırakıp 'Kim?' sordu
'Enes ve Emir. Ya gelirlerse?' dedim biraz kısık sesle.
'Davetsiz Emir gelmez. Belki Enes gelir onu bilmiyorum. Hem gelirlerse ne sorun varki?' deyince sustum 'Küs müsünüz yoksa?' diye sordu. Ne diyücektim şimdi. Evet diyemezdim. Gidip söylerdi. Hayır diyipte yalan söyleyemezdim.