Yazarın Anlatımından;
Bir insan nefesini somutlaştırırsa ne olur? Kaybeder... Yani kaybedebilir. Kaybetmeyedebilir. Ama herkes kaybetmeyenler kadar şanslı değildir. Kaldı ki kaybetmeyenler kendileri hayattan siliniyorlar... Buna da ne kadar şans denebilirse.
Hyunjin, annesini nefesi, hayatının anlamı, yardımcısı, hayat hocası olarak görüyordu. Bunların her birini annesi üstünde somutlaştırmıştı. Ama annesi bir gün aniden, hiçbir şeyi yokken intihar etti... Belki içinde çok büyük şeyler yaşıyordu ama ne kocasına ne de çocuğuna söylememişti bunları. Tamamen içinde yaşamayı tercih etmişti belki?
Öyleydi de... Küçüklükten gelen bir sürü korku, bunalım ve toplum baskısı onu buna itmişti. Evet yapmaması gerekiyordu ama yapmıştı çoktan. Şu an elimizden bir şey gelmezdi...
Hyunjin, annesini intihar ederken izlemişti. Daha doğrusu denk gelmişti. Daha annem ne yapıyor diye düşünmeden annesi kendini camdan atmıştı bile. Evlerinin 2. katından aşağıya...
Hyunjin sadece onu öylece izleyebilmişti. Ağlamamıştı.. ağlayamamıştı. Korkarak yaklaşmıştı camın önüne. Ve karşısındaki beyaz mermerin üstüne yayılmış kanlardan başka bir şey değildi.
Herkes ona çok güzel bir çocukluk geçirdiğini söylüyordu. Ama artık o bundan bıkmıştı. Kolay kelimesi bile onun midesini bulandırmaya yetiyordu. Kolay çocukluk...
Karanlık korkusu da burdan geliyordu. Annesinin yokluğunda babası sürekli ona yeni anne alacağım, ona iyi davran, uslu çocuk ol diye tembih ederdi. Gecesi onun için zehir olurdu. 'Babam gelecek mi? Ne zaman gelicek? Bu sefer bana ne yapacak?' diye düşünmekten uyuyamıyordu..
Ama evlendiği kadın melek gibiydi. Annesinin yerini tutmasa da sanki gerçekten kendi oğluymuş gibi seviyordu Hyunjin'i.
"Hyunjin! Bugün aile yemeğin var. Unutmaman için söyliyim dedim." Konuşan Sooyeong'tu. Yani asistanı.
"Tamam Soo. Akşam benimle gelirsen mutlu olurum. İlk önce eve uğrayacağım sonra geçeceğiz."
"Ben mi? Ben ne yapacağım ki?" Sooyeong şaşırmıştı elbette. Orda işi yoktu. Ama bir yandan da seviniyordu da. Sevdiği adamla kendi evinde baş başa kalacaktı..
"Annemin seninle konuşacakları varmış. O yüzden." Gerçekten önemli bir şey sanmıştı Sooyeong. Hyunjin'in bu cevabı onu hâyal kırıklığına uğratırken onaylayarak Hyunjin'in odasından çıkmak için kapıya doğru adımlayacağı sırada sevdiği ses onu durdurmuştu.
"Jeongin'i odama gönderir misin?" Bir şey demeden odadan çıkan Sooyeong, ilk gördüğü kişiye Jeongin'i yollamasını istemişti. Şu an onunla uğraşmak istemiyordu. Hatta gıcık bile oluyordu Jeongin'e karşı..
Jeongin ise o sırada mutfakta kendisine kahve yapıyordu. Ona doğru seslenildiğini duyunca işini bırakıp sese doğru dönmüştü.
"Jeongin. Sooyeong seni çağırıyo ama Hyunjin Bey çağırtmıştır eminim. Sen onun yanına bi git"
"Tamamdır sağ ol." Sadece kendisine kahve yapmak yerine Hyunjin'e de yapmaya başlamıştı. Ne de olsa onun patronuydu ve asıl işi de buydu..
Kahveleri yapıp Hyunjin'in odasına doğru gittiğinde ince ama bir o kadar da sesli bir ses onu durdurmuştu.
"Sen nereye gidiyorsun? Seni ben çağırdım"
"Sen çağırmış olsan da Hyunjin'in odasına gidecektim ama yine de ?" Sorarmış gibi söylediği cümlenin ardından arkasına bir daha bakmadan kapıyı tıklatıp içeriye girmişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Trouvaille || Hyunin
Roman d'amourİşini yapamayan bir çalışan mı? Hayır kesinlikle! Sadece Hyunjin'e dayanamayan bir çalışan, Jeongin... Ne var ki yaptığı beceriksizlik aslında dünyada yaptığı en doğru şeydi... İyiki o tabak, iyiki o patron ve iyiki o duygular... Tesadüf eseri karış...