"Kapının eşiğinde durmuş eli tabancalı manyağa bakarken,
"Harun Bey güvenliğe haber vereyim mi?"
diye sordum. Pelin Hanım, bana beni öldürecekmiş gibi bakarak
"Sen ne karışıyorsun? Git işine! "
demez mi? Allah! Allah! Bu kız deli mi? Adam hepinize sıkacağım diyor. Hadi beni sevmiyorsun, kendi canını ve sevgilini de mi düşünmüyorsun diyemedim. Sonuçta Cabbar kızabilirdi. Kedileri kızdırmaya gelmez. Bu arada silahlı adam kesintisiz bağırıyordu:
"Peliiinnnnn! Sana çok aşığımmm! N'olur bırakma beni. Eski günlerimize dönelim. "
Pelin Hanım;
"Haruncuğum kızma ne olur, polise filan gerek yok, bak bu yazık, şey, bipolar, eski sevgilim inan 3 yıldır görmüyordum. Bipolar raporu var. Polise gerek yok ben onu ikna ederim." deyince, üçü arasında şöyle konuşmalar geçti:
" O zaman ikna et Pelin. Güvenliği çağırmadan o oyuncak silahını da alıp gitsin."
"Oyuncak silah mı? "
"Herhalde yani, ben askerliğimi komando olarak yaptım oyuncak silahı mı tanımayacağım?"
" Pelinnnn çok aşığımmmmm"
" Pelin şu salya sümüğü götür! Tepem atıyor!"
"Tamam Haruncuğum tamam kızma canım. Bipolar, bipolar. "
Sonunda Pelin, adamı ikna etti. İkisi de gittiler. Oyuncak silahı güvenlikten nasıl geçirdiğini anlamadım. Hava sıcak, alt kat pencereler açık. Oralardan mı içeri girdi? Neyse, Harun Bey, öğle paydosu olduğunu ve çıkabileceğimi söyledi. Ben de şaşkınlıktan yere düşen kahve kupamı ve kitabımı unutup - e, akıl mı kalır insanda? - çantamı alıp çıktım.
Anlaşılan burada heyecanlı günler olacak diyerek asansörü beklerken ayda 30 lira iki yıl taksitle ve en ucuzundan aldığım cep telefonumdan Ela'ya konum attım ve köşedeki dönercide buluştuk. Arkadaşımla döner ayrandan oluşan öğle yemeğimizi yiyor ve laflıyorduk. Cabbar'ı merak etmişti. Annem yetiştirmiş tabii adama isim taktığımı. Sonra da bana ilginç bir şey anlattı:
"Sahi bizim Sedat var ya?"
"Seninle aynı bölümde olan? "
"Evet, başına talih kuşu kondu."
Ela, konservatuvar tiyatro bölümü son sınıf öğrencisiydi. Sedat da öyle. Şahsen tanışmamıştık ama hep sözünü ederdi. Meraklandım.
"A? Diziden filan teklif mi aldı?"
"Yok, yok, yalnız çok gizliymiş, aramızda kalacak sakın kimseye söyleme."
" Çok mu gizli? CIA' da iş mi buldu?"
Ela, gülerek;
" Allah iyiliğini versin. Yok öyle değil. Şimdi canım, zengin, sosyetik bir kadın buna gelip, 'erkek arkadaşım evlilik için nazlanıyor, onu biraz kıskandırmak istiyorum. Şöyle ikimizi baş başa görünce ağla, zırla, bir de gerçeğe benzeyen tabanca bul, nasılsa tiyatrocusun, kafana sıkacakmış gibi yap ama sıkma. Sonra ben seni mahsus vaz geçiririm, gidersin. O kadar . Karşılığında 5000 vereceğim. Yarısı şimdi; yarısı iş bitince.' demiş.
"Aaa?"
"Yaa. Tiyatrodan kuru sıkı tabanca bulmuş, bugün yapacak. Ha, ha, ha. Ne komik değil mi? "
Bundan iki sonuç çıkartmıştım: 1) Yalancının mumu gerçekten yatsıya kadar yanıyormuş. Hatta yatsıyı bile beklemiyormuş. 2) Pelin'den korkulurmuş. Ela devam etti:
"Acaba nasıl gitti? Rolünü iyi yaptı mı? Çok merak ediyorum."
" Elacığım, merak etme. Oscarlık oynadı. Ben şahidim."
"Ne? Sen? Na – nasıl yani ?"
Arkadaşımı şoke etme sırası bendeydi. Olanları anlatınca kızcağız afalladı.
"Aman Tanrı'm!"
"Yaaa..."
" Çok şaşkınım şu an Aydancığım. "
" Ben de en az senin kadar şaşkınım."
Böyle konuşa konuşa vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Yemek paydosum bitmişti. Telaşla ayağa fırladım, Ela ile öpüşüp çıktık. Ben şirkete, o dolmuş durağına. Asansörde hep bu olanı düşünüyordum. Holding değil tımarhaneye gelmiştim sanki. "
Aydan, böyle düşünmekte haksız değildi. Pelin daha çok şeyler yapacaktı. Aydan'a zarar verecek şeyler buna dahildi. Gözleri Elizabeth Taylor'a benzeyen güzel kız, şirketten çıkarken, bilmediği bir şey olmuştu. Şöyle ki, patronu, mimarları, çaycı Suna teyzeyi ve torununu yatıştırmak için odadan çıkınca, gözü yerdeki kitaba takıldı. Suna teyze yerdeki kahve lekesini silerken,
" Yeni sekreterin kitabı Harun Bey"
dedi. Adamın tek kaşı kalktı. Yeni sekreteri Marcel Proust okuyor ha? Kendi sosyetik kız arkadaşlarının Beyaz Dizi gibi 40 sayfalık ucuz aşk hikayeleri hariç, doğru dürüst kitap, dergi okuduklarını görmemişti. İnstagram'da yediklerini, içtiklerini, kıyafetlerini paylaşıp, botokstan ördeğe dönmüş dudaklarını büzüp şuh pozlar veriyorlardı. Swann'ın Bir Aşkı'nı kızın masasına bırakıp, çalışanları yatıştırdıktan sonra odasına döndü ve kız, Ela ile yemekteyken, Google'da Aydan Yeşiltepe ismine tıkladı.
Birkaç tanesi alakasız kişilerdi. Sonra sarmanlı, tekirli, Tolstoy'lu, Jack London'lu bir sayfa buldu. Yeni sekreteri sokak hayvanları için suluk, kedi evi yapıyor; diğer kızlar gibi kendi reklamını yapmıyordu. Şu kitap güzel, bu kitabı beğenmedim gibi yorumları vardı. Müzik mağazasının vitrinindeki dijital piyanonun fotoğrafını çekip; altına "Bir gün benim olacak ve kursa yazılacağım" diye yazmış ve eklemişti: "Tamam canım, Rahmaninov 2'yi çalarım demiyorum Üsküdar'a Gider İken'i çalsam da yeter "
Harun, noktaları birleştirdi:
MERHAMETLİ,
KİTAP KURDU,
SANATÇI RUHLU,
ESPRİDEN ANLIYOR.Hoşuna gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİKÂHZEDE
ActionYeni mezun İngilizce öğretmeni Aydan, atanmayı beklerken, hayatının aşkını bulduğunu sandı ama nikâh günü terk edileceğini düşünmemişti. Peki niye? Kapak tasarımı: @zehrihan_