Bölüm 19: GÜVENLİ EV

199 39 91
                                    

Güneş,  kavuniçi, kızıl, açık mavi, mor tonlarla batarken, Sönmezışık Holding'de binanın ışıkları yanmış, çalışanların çoğu gitmişti. Harun ve babası, soygun konusunda konuşuyorlardı. Dudaklarının arasındaki Havana purosunu alıp kül tablasına bastıran, koyu gri takım elbiseli adam;

" Adî hırsız bunlar. Polis üç günde yakalar hepsini. Sekreterin de, annesi de, o zavallı çocuk da kurtulurlar. Neyse;  biz annenle Çırağan Sarayı'na gidiyoruz. Ahmet Beyler kızlarını evlendiriyor. Kuyumcuya uğrayıp altın alacağız daha. Sahi oğlum senin mürüvvetini ne zaman göreceğiz? Kızlar etrafında pervane oluyor. Bir Pelin vardı. Ne oldu? Annen onu sana çok yakıştırıyordu. "

" Pelin deme baba, aman gözünü seveyim. O pervane olanların hepsi boya küpü, boş kafalı, daracık tayt giyip, İnstagram'da "popom güzel" pozu veren tipler. Baktığım an soğuyorum. Ben şöyle kafası çalışan, kitap kurdu, kediye, köpeğe su veren, mama koyan merhametli bir kız arıyorum. İleride çocuğumun anası olacaksa öyle biri olmalı."

"Hmmm...var mı peki böyle biri?"

" Galiba var."

" Anlaşılan kesinleşmeden söylemeyeceksin. Ben çıkıyorum. Sen daha burada mısın?"

" Yeni fabrikayla ilgili biraz çalışacağım baba."

"Tamam iyi geceler."

" Size de iyi eğlenceler."

Harun, babasının uzaklaşan ayak seslerini, asansörün "ding!" sesini duydu sonra masanın basına geçti;  gözlerinin önüne Aydan geldi. Sekreter masası onsuz ne kadar da boştu. Kızı,  başını evraklara gömmüş olarak, çayından bir yudum alırken hayal etti. Yok, kendini işe veremiyordu. Ayağa kalktı, ışığı kapattı ve çıktı.

Ertesi sabah 09.00'da işinin başındaydı. Çalışmaya başlayacakken cep telefonu çaldı. Tanımadığı bir numaraydı. Biraz kuşkuyla

"Alo?" diye açtı.

" Harun, aşkım. Benim Pelin. Kapatma ne olur."

" Yaptıklarından sonra ne yüzle arıyorsun? Kapat."

" Tamam hata ettim ama bak sekreterin de hırsız çıkmış! Herkes konuşuyor. Yangın alarmına basarken videosu var!"

" Güle güle Pelin ve bir daha beni başka numaralardan arama sakın!"

" Kapatma Harun, ben sana...alo? Alo? Alo?"

Pelin telefonun kapandığını anlayınca çok kızdı.

" Alçak! Bir gün seni pişman edeceğim!" diyerek 10.000lerce liralık telefonunu fırlattı, pil bir yana, kapak bir yana gitti. O andan itibaren genç adam onun için bir saplantı olmuştu.

Herkese 'Yoo..ayrılmadık şu aralar çok meşgulüz hem her buluştuğumuzu görecek değilsiniz ya?" diye yalanlar uyduruyor; "Hayatım Harun senin holdinge girmeni yasaklamış diye dedikodu duyduk" diyenlere "Aaa! Adı üstünde dedikodu! Bizi çekemeyenler çıkartıyor, sakın inanmayın." diyordu. Bunu uzun süre devam ettiremeyecekti ve sonunda herkes "Ayol duydunuz mu? Harun, Pelin'i terk etmiş. Kadın aylarca peşinden koştu. Zavallı." diyecekti. Aşkın nefrete, nefretin düşmanlığa dönüşmesine az kalmıştı.

Aynı saatlerde, şehirden oldukça uzakta, tek tük evlerin olduğu ıssız, dağ başı ve tren yoluna yakın bir yerde iki oda, minik bir banyo, küçük bir mutfaktan oluşan tek katlı ve ufak bahçe içindeki evi  kimse şüphelenmesin diye sivil giyimli iki polis koruyordu.  Ayşe, Aydan ve Çiçek, makarna, çorba, salata ve sütlaçtan oluşan akşam yemeklerini yemiş;  sohbet ediyorlardı. Pencereden tek tük kavak ağaçları, büyük bir erik ağacı ve demiryolu gözüküyordu.

Aydan, "Anne burası eski evimize ne kadar benziyor değil mi? Orada da demiryoluna yakındık." diye sordu.

" Ben de ona benzettim. Arkada domates, bal kabağı tarlaları eksik."

" Tarlanın ortasında başında  güvelerle delik deşik şapkası olan bir korkuluk vardı."

" Korkuluk ne?" diye küçük kız sordu. Aydan da anlattı sonra devam etti:

" Orada komşu oğlanlarla tren geçerken raydan geçme oyunu oynardık tabii annemlerin haberi yoktu. Bir de taktik geliştirmiştik. Tren yaklaşırken 4 - 3- 2- 1 diye sayar fırlardık; ve tren yaklaşmadan raydan geçerdik; kendimizi yemyeşil çimenlerin üstüne atardık. Makinist bizi görünce uzun uzun trenin düdüğünü çalardı, içinden kim bilir ne küfürler edip, korkmuştur. Şimdi düşününce büyük sorumsuzluktu yaptığımız. Çok tehlikeliydi."

Ayşe bunları ilk kez duyuyordu.

"Aa! Demek öyle? Bak, bak Allah korumuş! Oğlan çocuklara uydun ha? Ay bilseydim seni evden sokağa çıkartmazdım. Te Alla'm! Ya bacakların kopsaydı? Ya parça parça olsaydın?"

" Anne daha ilkokuldaydık ya. Bir keresinde kendimi çimlere nasıl attıysak beni ensemden arı sokmuştu of nasıl acımıştı saatlerce....annem yoğurt filan sürdü sonra eczacı kesme şekeri ıslatıp koyun deyince öyle yaptık ve hemen geçti.

"Aferin! Aferin! Bir de ballandıra ballandıra anlatıyor! Hey Allah'ım!"

" Aydan aplam çok yaramazmış di mi Ayşe teyze?"

" Öyleymiş hınzır! Şimdi öğrenmiş oldum. Ben de uslu uslu oynuyorsunuz sanıyordum."

Onlar muhabbet ederken, iki polis de mutfaktaki masada askerlik anılarını anlatıyorlar arada tül perdeyi aralayıp şüpheli bir şey olmasın diye çevreye bakıyorlardı. Komşular kuşkulanmasın diye evin etrafında nöbet tutmuyorlardı. Bursalı Çetin, Erzincanlı arkadaşı Murat'a;

"Bir gün nöbetteydim; gecenin üçü; hışırr hışırr bir ses duydum sanki yapraklar hışırdıyor gibi, baktım mutfak yanıyor! Yangın tüpünü kaptığım gibi...."

diyordu. Öğle güneşi  tül perdeden  tam Ayşe'nin yüzüne vuruyordu, mutfaktan gelen tak- tak ritmik tavla sesleri ninni gibiydi ve kadının içi geçti, göz kapakları kapandı. Aydan da ondan farksız değildi. İkisi birden uyuklamaya başladılar. Küçük kız ise yatak odasına geçti, bir, iki oyuncak ve Barbie bebek götürmüşlerdi. Tam onlarla oynayacaktı ki, gri kaplan çizgileriyle yavru bir tekir kedi pencereye zıpladı. Zıplamasıyla Sudenaz'ın gözlerinin içi güldü. Pencereye koştu:

" Meyhaba kedicik. İçeyi mi gelmek istiyosun? Duy camı açim."

Ama kedi korkarak kaçmaya başladı.

"Hayıy koykma! Duy! Kaçma. Gel, oynayalım. Aydan apla da kedileri çok seviyooo!"

Sokağa çıkmaması söylenmişti, kapıdan çıkmayacak kadar akıllıydı, etrafta kimsecikler görünmüyordu, kötü adamlar yoktu, sadece kediyi alıp gelecekti. Pencereden önce bir, sonra öteki ayağını atıp kedinin peşine düştü.

"Duy! Kaçma! Gel!"

diye seslenirken, Çetin, tavla zarlarını avucunda şıkır şıkır salladı; dudağına götürüp öpücük kondurdu ve tahta kutuya fırlatırken, bir silah sesiyle ayağa fırladılar, kutu düşüp, pullar yere saçılırken, iki polis ellerini bellerine attılar. Ayşe ve Aydan tatlı uykularından irkilerek uyandılar. Kadın "Bismillah!" derken; Çetin;

"Bacım! Pencerelerden uzak durun! Yere yatın!" diye bağırdı.

Murat, camı kırıp adamlara ateş açarken;  telsize

"4245 baskına uğradık! Tekrar ediyorum baskına uğradık!"

diyordu. Aydan, "Çiçek ner'de?" diye sürüne sürüne yatak odasına gitti. Açık pencereden tül perde yelken gibi havalanıyordu.  Çatışma ön taraftaydı. Korkarak başını uzattı. Küçük kız elinde yavru bir kediyle  şaşkın duruyordu. 

" Çiçeeeekkkk! Yere yat!"  diye haykırdı. 

NİKÂHZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin