Bölüm 9 : KAHVE FİNCANLARI

354 64 161
                                    

Taksiye bindik. Topkapı Sarayı'nı gezmek saatler aldı. Buna bilet almak için kuyrukta beklemek de dahildi. Sonra Kapalıçarşı'ya gittik. Bay Takaşi,  zarif desenlerinde insanın kaybolduğu bir Isparta halısı ve kilimler aldı. Kargo için Japonya'daki evinin adresini verdi. Bir an içimden "Alla'm parayı aldılar bir de göndermezlerse, rezil olmayız inşallah" diyordum bunu zaman gösterecekti. Sonra eşi için telkâri gümüş zarflar içinde kahve fincanı takımı aldı. Fiyonklu hediye paketi yaptırdı.

Ah, Mr. Takaşi, o fincanların bana anımsattığını bilse ama nereden bilecek ki? Gözlerimin sulanmasını zor engelledim. Aynısından anneannemden yadigâr, vitrinde, beyaz dantel örtünün üstünde, kurum kurum kurulan, sadece "ağır misafirler" için kullanılan altı tane vardı. Babacığım vakitsiz göçüp de, beş parasız kalınca,  annem, dul aylığı bağlanana kadar beni aç bırakmamak , elektrik faturasını ödemek  için parası bittikçe, teker teker gümüşçüye satmış sonunda elimizde bir tane bile kalmamıştı. O gün, bugün, büfedeki üzeri boş dantel örtüye bakınca annemin gözleri dolardı. 

Sonra konuya, komşuya üzerinde İstanbul yazan bol bol minik hediyelik eşyalar aldı. Arada yoldan gelip geçenlerden rica edip birlikte resim çektirdik. Karnımız gurulduyordu.  Boğaz'ın mavi dalgalarına nazır, lüks bir restorana gittik. Kibar müşterimiz seçimi bana bıraktı. Karışık kebap, yayık ayranı, salata ve baklava söyledim. E, bizim en ünlü tatlımız o değil mi? Közde kızarmış yeşil biberli, domatesli kebapları iştahla yedi. Baklavaya

"Magnificent!"*

dedi. Yemek bitti,  fıstıklı lokumla kahvelerimizi içerken mest oldu. Bir yandan da bana cep telefonundan ailesinin resimlerini gösterdi. Sevimli bir eşi, iki küçük kızı ve benim yaşlarımda bir oğlu vardı. Oğlunu methetmeye başladı.

"Oğlum şöyle, oğlum böyle, bilgisayar şirketimizde yönetici..."

" Hmm ..."

" Madalyalı bir yüzücü."

"Tebrikler!"

" Demin çektirdiğimiz selfiyi eşime ve oğluma gösterdim seni çok beğenmişler!"

" A! Ben de onları çok sevdim."

"Şey, yanlış anlama sakın ama eşim seni o kadar beğenmiş ki, gelinimiz olur mu diye soruyor."

Az kalsın kahveyi püskürtecektim. Bay Takaşi'nin eşinin içinden pazarda patates, soğan seçerken gördüğü güzel kızları evine kadar takip edip sonra konu komşudan sorup soruşturup istemeye gelen tipik Türk annesi çıkmıştı.

"Ehem, çok gurur duydum bay Takaşi, teşekkür ediyorum ama ben aşık olmadan evlenemem kusura bakmayın. Oğlunuza mutluluklar dilerim."

dedim. Adamcağız beni üzmüş olabileceğini düşünerek çok özür diledi. Neredeyse acıyacaktım konuyu değiştirmek için İstanbul'un ara sokaklarını göstermek istedim. Eski ahşap konaklara, cumbalı evlere baktık, boynuna asılı Niko'nuyla bol bol resim çekti. Kağıt helva aldık, çok beğendi. Uçakta rahatlıkla taşınacağını, bozulmayacağını söyleyince konu, komşu , bana ve anneme de alıp satıcı çocuğun yüzünü gülümsetti.

Ay, aslında çok tatlı biriydi ya. Böyle kayınpeder dostlar başına ama ben babamdan ve annemden aldığım terbiyeyle para için kimseyle evlenemem isterse peri padişahının oğlu olsun. Saat tam 18.00'de adamı Hilton' un önüne bıraktım. Yine yerlere kadar eğilip çok teşekkür etti, çok iyi bir gün geçirdiğini söyledi. Ben de eğildim. "Rica ederim zevkti" dedim ve filmlerden öğrendiğimden

"Sayanora" *

diyerek, taksiye binerken el salladım. oradan da eve gittim. Huh! Bayağı yorulmuştum ama güzel ve değişik bir gün olmuştu.  Eve gidince evlilik konusuna ve Pelin hanımın sular seller gibi İngilizcesine epey gülüştük. Annem, 

"Ay! Alla'm!  Çekik gözlü torunlarım olurdu." diyor; kıkırdıyordu.

Ertesi gün iş yerime geldiğimde Harun Bey, dahili telefondan "Aydan Hanım odama gelir misiniz? " deyince, not defterimi, kalemimi alıp kapıyı tıklatıp içeri girdim. Patronum;

"Bay Takaşi, senden özür dilememi istedi." dedi.

"A! E?...özür mü?"

Yanaklarıma bir sıcaklık bastı, pancar gibi kızardığıma emindim. Çok utanmıştım.

" Size yaptığı tekliften haberim var. Senden özür de dilemiş ama içi rahat etmemiş bir de hediye almış sana. Kargoyla gelecekmiş. Ayrıca onun adına ben de özür diliyorum. Senin teklifi hemen reddetmeni de taktir ettim holdingde Bay Takaşi'nin servetini bilmeyen yok ve birçok çalışanımın bu teklife balıklama atlayacağından eminim."

" Benim için öyle değil. Çocukken babam Altın Yapan Kral masalını anlatırdı ta o zaman paraya düşkünlüğün kötü bir şey olduğunu anlamıştım. Ama hediyeye hiç gerek yok. "

" Kargoya vermiş bile. Bu arada rehberliğinizden çok memnun kalmış. Holdingimizi iyi temsil ettiğiniz için babam da sana teşekkür etmemi istedi. Bu durumda bir aya gerek kalmadan deneme sürenizi bitirdik. Sizi uzun yıllar şirketimizde görmek isteriz. Aydan Hanım. Çıkabilirsiniz."

Yihuuu! Çok mutluydum. Cabbar'a ve arada sırada ağzında puroyla gördüğüm holdingin kurucusu babasına çok teşekkür ettim ve masama döndüm. Bay Takaşi'nin ne hediye aldığını merak etmeye başladım. Elektronik bir şey ya da şık bir kalem diye tahmin ediyordum. Neyse, bir, iki gün sonra öğrenirdim.

Aydan, işinin başına döndüğünde, Harun Bey, sekreterinin ta Japonyalardan hem de ilk görüşte evlenme teklifi almasına sadece güzelliğin, gençliğin yetmeyeceğini düşünüyordu. Özel biri olmalıydı. Kızın, iş dışında nasıl biri olduğunu merak etmeye başladı.

Pelin ise Takaşi'den hediyeyi duyunca küplere binecek ve hain planını uygulamak için sabırsızlanacaktı. Yine de bu sinsi tasarısından Harun'un annesi Nergis Hanıma bahsetmemişti. Nergis, şimdilik kendisinden yanaydı ama böyle bir şeye ne tepki vereceğini bilmiyordu.

* Magnificent: Muhteşem
* Sayanora:  Japonca hoşça kalın

NİKÂHZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin