Çiçekçi kadın "Fulyalarım vaaar, güzel kokulu! Miiis kokulu!" diyerek uzaklaşırken biz hâlâ gülüyorduk. Balık ızgara, mezeler, roka salatası bitince, mekânın sahipleri tatlı karı-koca helva tabaklarıyla geldiler.
" Buyurun efendiiim; adettendur uşağum paluk yedun mu üstüne helva yenur daa. "
dedi. Yumuşacık, lezzetli helvayı eşi yapmıştı. Yerken Harun Bey sordu:
" Sahi Sudenaz'dan haber alıyor musunuz Aydan Hanım?"
" Her akşam telefonla konuşuyoruz. Mutluluğu sesine yansıyor; bir ay sonra doğum günüymüş; 'Aydan abla ben Aslan burcuymuşum' dedi; annesi de annemle beni davet etti."
"Çok sevindim. Bu arada holdingimizin avukatları mahkemede soyguncuların canlarına okumuşlar. Uzun yıllar hapisten çıkamayacaklar."
" İyi olmuş. Keşke hiç çıkamasalar."
"Keşke..."
Harun beyle böyle tatlı tatlı sohbet etmek ne kadar güzeldi. Zaman dursun istiyordum. Einstein amca sağ olsaydı belki zamanı durdurmak konusunda yardım edebilirdi ama ışık hızıyla hareket etmek gerekiyordu galiba. Ben bunları aklımdan geçirirken yanımızdaki masadaki genç karı kocanın 10 yaşlarındaki kızı yanıma geldi. Üzerinde Karlar Ülkesi çizgi filminin tişörtü vardı. O sabah saçlarımı uzun örgü yapmıştım. Baktı baktı bana ve annesine dönerek
"Anne bak! Karlar Kraliçesi Elsa." dedi.
Annesi de bana bakıp güldü ve "Doğru benziyor." dedi. Harun Bey
"Karlar kraliçesi ?"
deyince;
"Şey, çocukların sevdiği bir çizgi film karakteri. " diye açıkladım. Ne yalan söyleyeyim Elsa'ya benzetilmek hoşuma gitmişti. Bu kıyaslamanın patronumu da etkilediğini bilmiyordum. Tam o sırada biri kızıl saçlarını savurarak şuh kahkahalar atan iki kadın, iki erkekten oluşan bir grup yakınımızdaki masaya geldi. İçlerinden röfleli saçlı olanı bizi görünce; Swarovski taşlı siyah güneş gözlüğünü çıkarttı ve
"Aa! Haruncum! Sen de mi buradaydın? Dünya ne küçük!"
diyerek yanımıza yaklaştı. Patronum ayağa kalkıp, elini uzattı ama kadın,
"Merhaba hayatım!" diyerek yanaklarından şapur şupur öptü. Patronumun pek hoşlanmadığını hissettim ama yapacak bir şeyi yoktu. Ben de gıcık kapmıştım. O ne samimiyet öyle! Boylu boslu ve yakışıklı genç adam sıkıntıyla;
"Merhaba Jale."
dedi. Kadın, gözlerini bana dikince,
"Tanıştırayım, Aydan hanım, Jale. Jale; Aydan " dedi. Hanımefendi bana dönüp
"Merhaba canım; ayol ne kadar güzelsin sen böyle şekerim; aman dikkat et çok çapkındır. Ahahahaha! Baaay Haruncum! "
diyerek tekrar grubun yanına döndü. Harun Bey öfkeden pancar gibi kıpkırmızı oldu. Yanağı seğiriyordu. Kendimi çok rahatsız hissettim. Ben ne yapıyordum böyle? Kulağımda bir ses : "
"Sen Çitlembik Sokağı'nın mavi gözlü postacısı ile masraf olmasın diye kendi salçasını kendi kurutan yoksul ev hanımı Ayşe'nin kızısın. Kollarında 100.000 liralık Gucci çantalar taşıyan sosyetikler de, çapkın patronlar da sana göre değil. Unut onu."
diye fısıldıyordu.
Grup az uzakta bir masaya oturdu, Necmi usta ve eşi hemen yanlarına gelip menüyü verdiler. Sinirden dudaklarımı sımsıkı kenetlemiştim. Harun Bey,
"Aydan Hanım, başkalarının münasebetsiz sözleriyle beni yargılamanızı istemem. Kendilerini paparazzi sanan birkaç muhabirin sırf gazetenin internet sitesi tıklansın diye yaptıkları yalan haberler ve asılsız dedikodular yüzünden adım çıkmış sekize inmez dokuza oldum. Teyzemin kızıyla, halamın kızıyla görseler bile "sevgili" diye yazdılar. Tekzip etmekten bıktık. Jale bunu bilir ama sanırım sizi çekemedi ve özellikle rahatsız olmanızı istedi."
"Açıklama yapmanıza gerek yok Harun Bey. Siz patronumsunuz, özel hayatınız beni ilgilendirmez. Yargılamak ne haddime."
dedim.
" Evet ama Aydan Hanım gerçekten beni yanlış tanımanızı istemem ayrıca..."
Birkaç saniye sessizlikten sonra ekledi:
"Sadece sekreterim olarak kalmanızı istemiyorum."
Gözlerimi kocaman açarak
"Nasıl yani?" diye saf saf sordum.
Cevap: " Size değer veriyorum ve karlar kraliçesini daha yakından tanımak istiyorum. Hiçbir sekreterime bunu söylemiş de değilim."
olarak ve içimi ısıtan bir tebessümle geldi.
Ne yanıt vereceğimi kestiremiyordum. Sustum. O ise devam etti:
" Mesela, sizi yarın akşam romantik bir mekanda, mum ışığında akşam yemeğine davet etsem kabul eder misiniz? Çünkü içimden bir ses çiçekçi kadının haklı olduğunu söylüyor."
Ağzım açık kala kaldım. Yan masadan "A,ha,ha,ha,ha!" diye kahkahalar geliyor; Jale Hanım, arada bize bakıp imalı imalı tebessüm ediyordu. Boğaz vapuru "Duuut!" diye düdük çalarak ortalığı inletti; beyaz köpüklü dalgalar taş iskeleye gümbürtüyle çarpıyor, martılar çığlık atıyor; ben ne yapacağımı bilmiyordum. Yüreğim gümbür gümbür atıyor, Harun Bey cevap bekliyor; kalbim "Kabul et"; aklım "Kabul etme" diyordu. Hangisinin sesini dinleyecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİKÂHZEDE
AcciónYeni mezun İngilizce öğretmeni Aydan, atanmayı beklerken, hayatının aşkını bulduğunu sandı ama nikâh günü terk edileceğini düşünmemişti. Peki niye? Kapak tasarımı: @zehrihan_