Bölüm 5 : BOŞ LOKANTA

400 67 234
                                    

Sesler kesilince, iki kızın gittiğini anlayıp  tuvaletten çıktım ve beyaz tenli olduğumdan Drakula'ya dönmüş  yüzümü, gözümü lavaboda uzun uzun yıkadım. Zurna sesleri çıkartarak burnumu sildim. Allah'ım ilk günden kovulunca zavallı annem nasıl üzülecekti diye düşünerek tekrar masama döndüm. Çaycı Suna teyze yüzüme bakıp "Sen ağladın mı?" deyince, ona söylesem mi, söylemesem mi kararsız kaldım sonra "Ne olacak ki?" diyerek tuvalette duyduklarımı söyleyiverdim. Bir yandan tepsideki ince belli bardaklara çay dolduran kadıncağız

"Ayol yarın işten çıkartılacak biri var ama sen değilsin sallangozu çıkartacaklar." dedi.

"Sallangoz mu?"

"Hıı...herkesle zıt gider, sallana sallana yürür bir iş ver bir türlü yapmaz...adını sallangoz koydum. Sen niye üstüne alınıyorsun? O menekşe gözlerine yazık. "

Ağzım sinek kaçacak gibi açık kalırken, Suna teyze güldü ve göbişini hoplata hoplata mimarların bölümüne çay dağıtmaya gitti. Rahatlamış ve kendimi boşuna helâk ettiğime kızmıştım. İçimden şükürler ettim ve bilgisayar ekranımı tekrar aydınlattım. O esnada 4 yaşlarında bir çocuk içeri girince kafamı kaldırdım. Yuvarlak yüzlü, ön dişi eksik, sevimli bir oğlandı ve elinde sarı, plastik bir su tabancası vardı. Bana bakarak sordu:

"Paçoz şekreter şen mişin? Ben şüpeyöyümcek adamım! Nnnnn! Teşlim ol yokşa şeni öyümcek ağlarıma hapşederim! Tetiğe başarşam namludan milyonlarca öyümcek ağı çıkar."

Tam ona cevap verecektim ki, oraya, buraya ateş eder gibi yapıp bir yandan da "Dikşiin!" "Dıkşiin!" diyerek mutfağa gitti. Paçoz ha? Üzerimdekilere baktım eski kot pantolon, beyaz tişört, bizim sokaktaki ucuzcu ayakkabıcının sergisinden 30 liraya aldığım mavi bez ayakkabı ama çok rahat Allah için. Ne yapayım yahu? Bütçemiz buna yetiyor herhalde. Moralim bozuldu ilk maaşımla annemi özel doktora götürünce artan parayla üstüme başıma daha güzel şeyler almaya karar verdim. Asgari ücret ya! Bozdur bozdur harca! O sırada şıkır şıkır Chanel küpeleri sallanarak, sarışın, 50 yaşlarında ama çok havalı, renkli gözlü ve şık giyimli bir kadın yanıma yaklaştı. 

"A, yeni sekreterimiz sen misin ! Hayırlı olsun canım."

dedi.

"Teşekkür ederim efendim."

diye yanıtladım. Çok şükür bu kadın her kimse nazik ve kibardı. 

"Ben Nergis canım, memnun oldum, kuzumu görmeye geldim ayol kuzucum nerede?"

Az önceki afacanın anneannesi herhalde diyerek,

" Ben de Aydan; memnun oldum Nergis Hanım. Şey, şimdi buradaydı, mutfağa gitti."

dedim.

Kadın, mutfağa giderken ben de kendimi teskin etmek için soğuk bir çay almak için peşinden gittim. Havalı kadın, ufaklığın kafasındaki saçları şöyle bir dağıtıp

" Merhaba  Metecan, nasılsın? Ayol burada yok kuzucum." derken Harun Bey odasının kapısını açıp kafasını uzatınca, kadın:

"Hah, kuzucum ben de seni arıyordum"

demez mi? Az kalsın soğuk çayı püskürtüyordum. Gülmemek için ağzımı, yüzümü büzüp şekilden şekle sokarken, kadın odaya girdi. Harun beyin

"Anne Allah aşkına bana artık başkalarının yanında kuzucum deme. Hani anlaşmıştık? Yedi yaşında değilim. Bak sonunda güvenliğe seni içeri almamalarını söyleyeceğim."

annesinin de,

"Tamam kuzucum tamam söz! Ay Pelinciğim sen de mi buradaydın? Merhaba şekerim."

dediğini duydum. Bu böyle olmayacaktı gülme krizi gelmek üzereydi. "Ciddi ol Aydan" diyen iç sesime rağmen kendimi tutamıyordum.  Rahat 30'unda, çatık kaşlı patronum kuzucuk ha! Neyse ki, Elacığım ta ilkokuldan beri arkadaşım telefon açtı da beni kurtardı.

"Aydancığım ilk günün nasıl gidiyor canım? Bir sorayım dedim."

Fısıltıyla cevap verdim:

" Sorma, onu bunu birbirine karıştırdım ama alışmaya çalışıyorum."

"Olur o kadar bebeğim, daha Bismillah. Öğlen tatili var mı yani yemek için?"

"Evet, yemek fişi de verdiler."

"Ay, çok iyi yarın öğleyin birlikte yiyelim mi?"

"Harika olur canım yarın konuşuruz, konum atarım."

dedikten sonra işime döndüm. Fotokopi çekilecek bir dolu şey vardı. Onlarla uğraşırken, hem Nergis hanım hem de Pelin hanım çıktılar. Ben, zırrrrttt- cızzzırtt fotokopilere devam ettim. Bu arada sevimli süper örümcek adamım, Suna teyzenin yani çaycının torunuymuş. 

xxx

Aydan, işine devam ederken, Harun Beyin annesi ile Pelin, holdingin gözlerden uzak bir köşesinde konuşuyorlardı ama bunları Aydan'ın duyması imkânsızdı. Nergis Hanım kıza döndü:

"Pelinciğim, bizim oğlanı evliliğe ikna turları nasıl gidiyor? Bir an önce torun sevmek istiyorum ayol."

"Nergis teyze sormayın, Harun'da tık yok. Sanırım daha uzun yıllar torun sevemeyeceksiniz."

"Aaa! Hmmm....Buldum! Bak ne diyeceğim: Sen mesela caddede yürüyorsun, karnın da zil çalıyor, iki lokanta gördün, birinin içinde neredeyse tüm masalar boş, tek tük müşteri yemek yiyor; öteki ise tıklım tıklım dolu, boş masa bulmak zor. Hangi lokantayı seçersin? "

"Tabii ki, dolu olanı Nergis teyzecim ama ne alaka?"

"Ne alaka olur mu? Kuzucuğumun seninle evlenmesi için senin etrafında bir dolu erkek görmesi, seni kıskanması lâzım. Yaniiii...."

"Yani ben o boş lokanta oluyorum? "

"Ta kendisi hayatım. Bak şimdi iyi dinle:

diyen Nergis Hanım, kızın kulağına eğilerek planını anlatmaya başladı. Diğeri gözlerini açarak, gülerek, kıkırdayarak dinledi. Sonra ikisi "ÇAK" yaptılar. Bu esnada, Aydan fotokopileri bitirdi. Gün boyu daha dikkatli oldu ve sonunda dahili telefonları şaşırmadan bağlamaya başladı. Arayanların çoğu Ayşe, Selin, Şule gibi kızlardı ve Harun Bey,  "Burada olmadığımı söyle" dedirtiyor yani kızı da yalanına ortak ediyordu. Böylece saat 18.00 oldu ve Aydan masasını düzenleyerek çıktı. 

***

Ertesi sabah, işe geldiğimde sıcaktan Swann'ın Bir Aşkı kitabını yelpaze yapıp kendimi serinletirken, Pelin Hanım, geldi. Bana bakmadı bile doğruca Harun Beyin odasına girdi. İnsan nezaketen bir "Günaydın" der. Bu kız beni sevmedi hissediyordum zaten. Sebebini anlasam. Pelin Hanım içeri gireli beş dakika olmuştu ki,  elinde tabanca - bu sefer plastik ve sarı değildi - genç biri hızlı hızlı kata geldi. Ağzımı açamadan Harun Beyin odasına girdi! Ayağa fırlarken masamın üstündeki kahve halının üstüne saçıldı, Swann'ın Bir Aşkı da havada uçuyordu. Koşarak adamın arkasından odaya daldım. Nefes nefese:

"Harun Bey! Bir anda girdi. Mani olamadım."

dedim. Patronum eliyle sakin olmamı işaret etti, korkmuşa benzemiyordu.  Silahlı genç kaşlarını çattı, bademcikleri görülecek kadar ağzını açtı; tükürükler saçarak;

"Pelinnnn! Sana çok aşığım! Beni bırakma. Ben sensiz yaşayamam. Öldüreceğim kendimi! Seni de, kendimi de, bu adamı da öldürürüm! - bana dönüp - bu kızı da öldürürüm. Sıkayım mı ha? Sıkayım mı? "  diye bağırdı. 


NİKÂHZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin