Bölüm 34: ÇABUK VAZGEÇİLECEK İNTİKAM PLANLARI

180 29 53
                                    

Üzerimde annemin çeyizim için aldığı dantelli, şık iç çamaşırları, yerde parça, pinçik olmuş duvağa ve ortalığa saçılan incilere basarak,"Kılıcını kuşan Aydan, savaş başlıyor. Gazan mübarek olsun" diyerek intikam planımı düşünüyordum.

Dizilerdeki gibi "Kimseyi görmek istemiyorum!" diye ağlama krizine girip; yatak döşek yatmak, yemeden içmeden kesilmek, sofra örtüsünü üstündekilerle birlikte çekip her şeyi kırıp dökmek bana göre değildi. Buna rağmen,  karakolda bayıldığımda, beni kollarında hastaneye yetiştirmesi, Aybüke ile villada tir tir titrerken bize pizza getirmesi, mum ışığında şakalarımız, "Bence de evde kalmazsınız Aydan Hanım" diye derin derin bakışı, Necmi amcanın balık lokantasında ilk baş başa günümüz, aşkını itiraf edişi gözümün önüne geliyor; kalbim halının üstündeki tül kırpıntıları gibi doğranıyordu.

Anneme de ayrıca üzülüyordum. Kadıncağız olanlara hâlâ inanamıyordu. Canım arkadaşım Ela'nın yaptığı papatya çayını yudumluyordu ki, kapı çaldı.

  " Dedikodu kumkumaları gelinlikle gerisin geri eve geldiğimi gördüler ya, millete laf taşıyacaklar!  Don - paça halimle onları kovmaz mıyım?" diyordum ki;

"Aydan aplaaa! Biz geldiik!"

diyen Çiçeğimin yani Sudenaz'ın sesini duydum. Ah, bebeğim! Nikâh iptal olunca, kaçar gibi salondan çıkmış, onları unutmuştuk! Üstüme bir kazak, pantolon geçirip oturma odasına geçince, miniğim boynuma atıldı. Annesi çok üzgündü. Beni nasıl teselli edeceğini bilemedi. Babaları ise kadınlar arasında işim ne diye uçak saatine kadar havaalanının kafeteryasında oturmayı tercih etmişti. Küçük kız;

"Aydan apla neden olmadı düğün?"

deyince annesi parmağını dudağına götürerek "sus" işareti yaptı ama ben

"Yok, yok susmasın teyzecim, Sudenazcım evleneceğim adam pisliğin teki çıktı. Son anda evlenmekten vazgeçti. O yüzden düğün olmadı Çiçeğim."

deyince, kaşlarını çatıp, kollarını göğsünde kavuşturup;

"Piş adam! Ben onu döveyim ki..." dedi. Böyle bir anda bile gülümsemeyi başardım.

O gün misafirlerimiz uçak saatine kadar bizi teselli ettiler sonra karşılıklı öpücükler yollayarak vedalaştık. Onlar gittikten sonra annem yine karalar bağladı. Kolay mı? Biricik evladı nikâh masasında terk edilmişti. Benimse gözüm sol elimin yüzük parmağında duran tek taşa takıldı. Hemen çıkardım. Harun'a geri vermeliydim ama kargoya veremezdim kaç para olduğunu bilmesem de yüksek fiyatlı olmalıydı. " Tek taş bende kaldı diye kalp krizi geçirme!" diyerek kafasına atacaktım. Elmas sert bir madendir; o kedi gözünden birine isabet ederse fena olmazdı.

Bu arada kötü haber tez duyulmuştu. Sosyal medya

"Yılın düğününde skandal!"

" Güzel gelin nikâh masasında terk edildi! "

gibi manşetlerle çalkalanıyordu.

Ertesi sabah kalktığımda sabaha kadar uyuyamadığımı, duş yaparken de epey gözyaşı döktüğümü annemden sakladım. Hiçbir şey olmamış gibi çay demledim, zeytin, peynir, annemin kendi elleriyle yaptığı vişne reçeli işte ne varsa dolapta kahvaltı hazırladım. Ekmek kızarttım. Anneciğim, gece sık sık kapımı aralayıp beni yoklarken uyuyor numarası yapmıştım zavallı kendime zarar veririm diye korkmuş olmalıydı. Onu tek başına bırakır mıyım bu dünyada?

"Anne! Hadi kalk, saat 10.00 olmuş."

deyince, "Geldim kuzum geldim" dedi. Bir şey olmamış gibi hayatımıza devam etmeye karar verdik. Hiçbir şey bizi yıkamayacaktı. Kahvaltıdan sonra yüzüğü iade edip geleceğimi söyledim.  Kapıdan çıktığımda konu komşuya inat tüy yumaklarım, stres toplarım Cabbar'ı, Sarman'ı ve Minnoş'u okşadım. Kimse beni mahvolmuş görmeyecekti.  Sonra da benim emektar Şahin, tamircide olduğu için minibüse binip Sönmezışık Holding'e gittim. Resepsiyonist dahil herkesin beni dimdik ayakta görmesi için elimden geleni yaptım. Kıza,

"Harun Beye teslim etmem gereken bir şey var. Burada mı?"

deyince, "Bir hafta gelmeyecekmiş ama babası burada Aydancım." diyen kız,  yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve fısıldadı:

"Aydancım çok üzgünüm; ne diyeceğimi bilemiyorum."

"Üzülme canım, her işte bir hayır vardır. "

diyerek asansöre yöneldim. Oh! Çok şükür onunla karşılaşmaktan kurtulmuştum. Mümkünse bir daha hiç görmek istemiyordum. Birkaç dakika sonra babasının odasının kapısını tıklatıp içeri daldım. Burhanettin Bey, ağzında purosuyla bilgisayar ekranına bakıyordu. Başını kaldırıp beni görünce, hislerim yanıltmıyorsa sanki birazcık mahcup oldu.

"Aydan....ben çok üzgünüm....böy.."

derken, kararlı adımlarla üzerinde sıcak buharlar tüten kahve fincanının durduğu masasına yaklaştım. İçinde tek taşın olduğu, küçük, bordo rengi kadife kutuyu bıraktım ve tek söz söylemeden kahve ve Havana purosu kokan odadan çıktım.

Arkamdan...

"Aydan....kızım...." diyordu. Kızımmış! Ben bu dünyada sadece iki kişinin kızıydım: Annemin ve Çitlembik Sokağı'nın herkesin sevdiği, mavi gözlü postacısının kızı. İntikam planımdan ise çabuk vazgeçecektim. Sebebini söyleyince hak vereceğinizi umuyorum.

xxx

Güzel kız,  holdingden çıkarken,  dizine kadar kot şort ve beyaz tişört giymiş Harun, sütunlu, beyaz bir malikânenin yüzme havuzunun yanında ayakta durmuş Ege denize bakıyordu.  Üzerinde sarı mayosuyla Pelin, kırıta kırıta yanına geldi. Minik şemsiyeli kadehteki Malibu kokteylini adama uzatınca, Harun, elinin tersiyle bardağa çarptı ve kadeh mavi mozaiklere düşüp tuzla buz oldu. Kaşlarını çatmış, açık yeşil gözleri öfkeden petrol yeşiline dönmüştü.

"İstediğin oldu. Daha fazla şansını zorlama! " diye bağırdı. Pelin, 

"Kızma hayatım! Kızma! Gidip Yasemin'i çağırayım kırıkları toplasın."

diyerek villaya girdi. Harun, Aydan'a nasıl tekrar kavuşacağını düşünüyordu. Bu işin tek yolu o esrarengiz örgütü bulmak ve yok etmekti. Kimseye güvenemezdi. Özellikle babasına ve annesine. Bu savaşta tek başınaydı. İşe önce babasının kolunda gördüğü dövmeden ve videodaki evi bulmaktan başlamaya karar verdi. Peşlerine düştüğünün farkına varınca, bu işin tehlikeli olacağını da tahmin etmiyor değildi. Hayatı pahasına da olsa bunu yapacaktı.   


NİKÂHZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin